• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Yirmi dokuz Ekim’i, karşılarız neşeyle!

Çünkü bugünde erdik, büyük Cumhuriyete...

Yürüyün arkadaşlar, hep ileri koşalım!

Bugün bayramımız var, gelin bayramlaşalım...”

Tıpkı müsamere günlerinde çocuklara ezberletilen şiirdeki gibi bir atmosfer vardı, metro istasyonunda...

Birbirlerine espri yapan ergenler, ortama ayak uydurmaya çalışan çocuklar ve ceng meydanına gidermişcesine coşku ve gururla seremoniye eşlik eden yetişkinlerle, hep beraber ileriye koşuyordu insanlar...

Turnikelerden geçerken haliyle kuyruk oluşmuştu. Çarşaflı bir hanımefendi çocuklarıyla turnikelerden geçmeye çalışırken, hemen arkasından bir kadın, kulağına doğru eğilerek “Yaşasın Cumhuriyet” diye fısıltı şeklinde haykırdı..

Belli ki onda da bayramlaşma güdüsü zirvelere çıkmıştı...

Her nedense Cumhuriyeti bu hanımefendiye ilan etme gereği hissetmişti, işgalci bir Yunan veya İngiliz askerine ilan edercesine, nispet ederek...

Çarşaflı hanımefendi arkasına döndü, sözün sahibini görmek istercesine..

Daha seküler ve laik (!) bir kadın profili hayal ederken, uzun pardesüsü ve omuzlarına kadar örten başörtüsüyle mütedeyyin bir görüntüye sahip bu kadının az önceki sözleri sarf ettiğini gördü ve çok şaşırdı.

Çünkü bu gibi günlerde, her nedense laik, seküler kesimden bazı insanlar, bilhassa kadınlar, kendilerine işgalci muamelesi yapar gibi ve Cumhuriyeti ilk defa kendilerine ilan eder gibi ilan eder, nutuk atma ihtiyaçlarını da  onlar üzerinde tatmin ederlerdi niyeyse...

Ama böyle bir profildeki kadının, kendisine karşı yaptığı bu hareketi  ve soğuk tavırlarını anlayamadı...

Galiba kendini daha modern, daha cici olarak görüp, her zamanın öcüsü(!) olarak lanse edilen çarşaflı kadına dini bütün Cumhuriyet kadını böyle olunur dersi vermek istemişti sloganik bir cümleyle...

Çok yazık! Ne de çok kutuplaştırılmıştı insanlar...

Metrodaki bayraklı yoğunluk yerlerini almıştı ve herkeste bir coşku vardı, ayrı bir telaş, yoğunluk...

Çocuklardan biri annesine dönüp:

-Anne bu kalabalığın hepsi nereye gidiyor biliyor musun? Dedi.

.... Filanca sanatçının konserine ..

 Belediyenin Cumhuriyet kutlamalarına...

Hımm...

Demek “hadise” bu imiş...” dedi bir kadın...”

Bir meydanda ellerine ikişer üçer bayrak alarak toplanmak, milyonlarca lira verilerek buralara getirilen sanatçılar (!) eşliğinde hoplayıp zıplamak vatanseverlik ve vatanperverlik oluyormuş demek ki ...

Bir de birileri coşkuyu verip, onuncu yıl marşını da yediden yetmişe bu kalabalıklara hep bir ağızdan okuttuysa değmeyin vatan, millet aşkına!!!

Sahi bu nasıl bir tiyatro!?

Bu kafa ve mantıkla yaşayan Cumhuriyet mi!?

Cumhuriyet üzerinden nemalanan mutlu azınlık mı???

Bir, en fazla iki saatlik beş para etmez bir sahne performansı için, asgari ücretle çalışan yüzlerce işçinin aylık gelirinden daha fazla bir ücret almak nasıl bir zulümdür?

Sonra da işçinin, emekçinin hakkı diyerek sol şeritte manevra yaparak, sağ şeride de sinyal çakıp, vatan ve millet edebiyatı yapmaktan hiçte hicap duymuyorlar asla ...

Bu durum bize cahiliye devrindeki bazı yaşanmışlıkları hatırlatıyor...

Rivayete göre Allah Resulü sallallahu aleyhi vesselem insanları putlara tapmaktan vazgeçirip, tevhide davet edince, ilk canı acıyanlar, putlardan nemalananlar olmuştu...

Çünkü menfaatler hiyerarşisindeki yerlerini ve kapital çarklarının dönme istikrarını halkın putlara olan sevgi ve inançlarına borçluydular...

Hatta özel panayır vb. Günlerde putlara tazimden dolayı bırakılan hediyeleri ve  bağışları halk dağıldıktan sonra kendi aralarında paylaşıyorlardı.

Bu büyük pastaya paydaş olunca da, halkın huzurunda ideolojilerine sıkı sıkıya bağlı, yoldaş ve kardaş imajı veriyorlardı...

Şimdi de bu şekilde yol alan sözüm ona sanatçı ve siyasetçilerin durumu farksız değil...

Ama sömürülen yine halkın hisleri, inançları ve samimiyetleri...

Tabi böyle olunca, çarklar da işlerine geldiği gibi dönünce, riyakârca ne söyleyecekleri belli ...

Yaşasın Cumhuriyet!