Gazze gündemden yavaş yavaş düşüyor...
Gündemimizde doldurduğu yer neredeyse yok denecek kadar az.
Evet, bir “ateşkes” yapıldı...
Peki bu ateşkesle beraber, Gazze’deki tüm sorunlar halloldu mu?
Bizim Gazze diye bir meselemiz kalmadı mı yani!?
Oysa işgal ordusunun zulmü devam ediyor ve kendince ürettiği bahanelerle, suçlamalarla hunharca katliamlarına devam ediyor.
İşgal güçleri, Gazze’ye ilaç, serum, antibiyotik, diyaliz cihazları ve cerrahi operasyon malzemeleri de dahil olmak üzere pek çok hayati ihtiyacın girmesine izin vermiyor. Su basmış ameliyathanelerde, imkânsızlıklar içinde ameliyatlar yapılıyor. Hayatla ölüm arasındaki ince çizgi bile sular altında...
Tüm bu zulümler bir tarafa; soğuk, açlık ve yağış nedeniyle tam bir insanlık dramı yaşanıyor. Soğuk ve yağışlı havanın altında, naylon poşetlere sarılarak uyumaya çalışan çocuklar... Yorgun düşmüş, çıplak elleriyle kendilerine yuva olsun diye yine yeniden duvar ören, sıva yapan anneler... Bir karış toprağa sığınan, bir parça battaniyeyle sabır taşları çatlayan insanlar...
Ama biz tüm bunları artık görmüyoruz bile.
Alıştık, kanıksadık...
Çünkü onlar Gazzeli!
Onlar “insanüstü varlıklar”; ne yaşarlarsa yaşasınlar, bir şekilde altından kalkıyorlar değil mi!?
Yorgunlukları yorgunluk, ağlamaları ağlama, üşümeleri üşüme, acıkmaları acıkma, hülâsa acıları acı değilmiş gibi geliyor sanki...
Sahi bir düşünelim...
Hadi çadırda değiliz ama evimiz diz boyu sular altında kalmış, kapımız, penceremiz yok oluvermiş, her taraftan rüzgâr, yağmur doluyor yuvamıza; çocuklarımız soğuktan tir tir titriyor...
Açlıktan ağlıyorlar...
Bir lokma ekmeğe, bir yudum suya hasret kalmışız...
Nasıl olurdu?
Düşüncesi bile çok ağır geliyor değil mi?
Yakıştıramıyoruz kendimizi, çocuklarımızı, sevdiklerimizi böyle bir kareye.
İçimiz ürperiyor, yüreğimiz sıkışıyor...
Oysa ne buyuruyor Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem:
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66
Peki ne yapalım?
Azıcık ajitasyon, bir iki paylaşım, biraz da duyar kasalım, yeterli gelir mi?
Elbette kastımız bu değil.
Bilelim ki, bizim Gazze diye bir derdimiz var!
Hâlâ derman bulmuş değil...
Bizim Gazze diye bir yaramız var!
Hâlâ kanamaya devam ediyor...
Bu acı sadece orada değil; nerede olursak olalım, tüm hücrelerimizde hissetmemiz gereken bir acı...
Unutamayız!
Görmezden gelemeyiz!
Gözden, gönülden ve gündemden düşüremeyiz...
Normalleştiremeyiz!
Gazze, sadece haber başlıklarında anılacak bir mesele, bir istatistik, bir veri değil...
Gazze bir insanlık meselesidir, Gazze ümmetin onurudur.
Bu sebeple;
GAZZE’Yİ konuşmaya, yazmaya, anlatmaya...
Gazze için çalışmaya, Gazze’ye yoğunlaşmaya ve Gazze için yorulmaya devam etmekle mükellefiz.
Ta ki adalet yerini bulana kadar.
Ta ki işgal son bulana, zulüm bitene kadar.
Çünkü bizim Gazze diye bir derdimiz ve davamız var...