Bir hanımefendi...

Adeta eline bir asa almış, “bu İslami, bu değil” diye ayırıyor. Sanki kendisine bu konuda bir yetki verilmiş de hüküm dağıtıyor.

Sosyal medyada gördüğü bir icazet töreni görüntüsü üzerinden yorumlar yapıyor…

Törende çarşaflı, feraceli, peçeli hanımefendiler çoğunlukta.

Aslında mesele icazet törenini fazlasıyla aştı...

Artık niyeyse oldukça öfkeli bir üslupla, çok ama çok ağır ithamlarda bulunuyor...

“Kadını yok sayan, görünmez kılan bu anlayış İslami değil. Buradaki görüntü de İslami bir görüntü değil, kadınları nasıl yüz vs. kapatarak dilediğimiz forma sokarız...” diyor.

Hani dinimizi, Kur’an ve Sünnet’teki tesettür emirlerini, sahabe ve tâbiîn dönemindeki uygulamaları, tesettür konusundaki güncel gelişmeleri bilmesek; bu sözler, süslü bir söylemin içinde etkileyici bile gelebilir.

Ama bilen için durum çok açıktır..

Bu nazik görünen üslubun içinde, kadınları küçümseyen ve kendi tercihini kutsayan bir bakış gizlidir.

Hal böyle olunca, hanımefendinin kadınları sözde savunur yerden geliştirdiği muhabbetin, aslında ne kadar aşağılayıcı ve hakaret içerdiğini gayet açık bir şekilde görüyoruz...

Ne yani, bal gibide İslam’ın tesettür emri ile var olan, bu emre göre şekillenen ve bu emir doğrultusunda tercih edilen bir tesettürü, üzerinde taşıyan kadın aslında yok hükmünde midir?

Hakeza görünmez midir?

Üstüne üstlük bu tesettür şekli, İslami değil midir?

Duy da inanma...

Bu nasıl bir üslup, nasıl bir aşağılama ve sözünün muhatabı kadınları, nasıl bir yok sayma derecesi?

Duydunuz mu?

Çarşaflı, feraceli peçeli hanımefendiler!

Aslında biz yokmuşuz..

Bu nasıl bir illüzyon girişimi ki, bizlerin görünmez olduğunu iddia ediyor...

Oysa ön yargının baktığı her şeyi yok saydığının, ispatıdır bu bakış açısı.

Üstelik ‘erkek egemenliğinin gövde gösterisi’ olarak tanımlanıyor bu icazet töreni.

“Kadın bedeni üzerinden İslam anlatımına son verin” diye de sesleniyor hanımefendi...

Yani bu törendeki hanımefendilerin bir iradesi, fikri, eylem kabiliyeti yok ve bunlar varlıklarını erkek egemenliğinde yitirmiş varlıklar öyle mi!?

Tanımadığınız, bilmediğiniz ve fikirlerini dahi sormadan, kendileri adına konuşma ve hatta hüküm koyma hakkını siz nereden buldunuz diye sormazlar mı insana?

Sahi bu nasıl bir üslup?

İşin en acısı da, biri size de tesettürlüsünüz diye, görünmez dese nasıl olur, minvalindeki bir soruya şöyle cevap veriyor hanımefendi..

“Ben hayatın içindeyim kardeşim, elim yüzüm kapalı yürüyen elbiseden ibaret değilim ancak o kız çocukları o şekle sokulmuş durumda, kıyas eşitler arasında olur.

Sen hayatın içindesin onlar değil öyle mi?

Hayır bilakis hayatın tam merkezindeler. Yaşamın nabzının attığı yerdeler. Sen bu hanımefendileri ruhban bir anlayışla, hayattan elini eteğini çeken insanlıktan uzak varlıklar mı sandın?

Ve bir kadının bir kadına asla etmeyeceği bir hakaret...

“Eli, yüzü kapalı yürüyen elbise”

Bunu tesettürlü bir kadın söylüyor. Ne acı…

Bir kadına “yürüyen elbise” demek, sadece dış görünüşe değil, onun onuruna da hakarettir.

Hem de bunu söyleyen bir başka tesettürlü kadın.

Yazıklar olsun!

Asr-ı Saadet’te yaşasa ve Hz. Aişe (R.A) annemize denk gelse, ne diyecekti acaba...

Ama sahi biz 2025’teyiz...

Şimdi Asr-ı Saadet’ten ne diye örnek veriyoruz ki…

Hem zaten çağın gerisinde kaldık biz!...

Ve hanımefendi son noktayı koyuyor..

“Kıyas eşitler arasında olur...”

Yani bu hanımefendiler seninle eşit değiller.

Sen daha özgür, sen daha medeni, sen daha entelektüel, sen daha modern...

Bu nasıl bir üstünlük kurgusudur?

Öyle ki, akademi sopasıyla, medrese kültürünü, fıkhı dövme girişimi bile var konu bağlamındaki diyaloglarda ...

Sadece İslam adına değil, akademi adına da konuşma hakkını buluyoruz kendimizde niyeyse...

Hülâsa

Çarşaflı ve peçeli veya buna yakın şekilde örtünen hanımefendilerle son dönemlerde yine uğraşılıyor.

Bu onların ne kadar görünür, ne kadar hayatın içinde olduklarının en büyük ispatıdır.

Ayrıca zaten bu hanımefendiler, görü-n-mez değil, tesettürleriyle bilakis görü-l-mezler...

Bu görülmezliğin görünür kıldığı değerleri dimdik ayakta tutuyorlar...

Hicap, edep, iffet, haya, takva, vakar gibi...

Bugün, feminizm jargonuna bulanmış, sözde akademik süslerle ve medya cazibesiyle parlatılmış her türlü hakaretin bile yok edemediği değerlere sahip olduklarının farkındalar.

Üstelik bu, herhangi bir beşerîn egemenliğine değil; kayıtsız şartsız Allah Azze ve Celle’nin egemenliğine teslim olmalarından ve O’nun hükümlerine bağlılıklarındandır.