• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

“Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhâri)

Evet, her çocuk yaratılıştan gelen tertemiz bir özü barındırır içinde. Hakeza yaratana karşı teslim olma güdüsü ve iman cevheriyle gelir dünyaya.

Yani kısacası, her çocuk Müslüman olarak gelir dünyaya ve sonradan annesi- babası onu farklı dinlerin mensubu kılar veya fıtratını koruyarak; Müslüman olarak kalmasına, yetişmesine vesile olur.

Peki, sadece din konusunda mı deveran eder bu döngü?

Elbette hayır..

Çocuklarının dinleri noktasında bu kadar etkili olan anne ve babaların, çocuklarının ahlak, karakter, kişilik, mizaç vb. özellikleri üzerinde de çok büyük ve belirleyici etkileri vardır.

Pek tabidir ki, çocuklar bazı özelliklerini kalıtım yoluyla ailelerinden alırlar. Ancak özelliklerinin çoğunu meydana getiren,  şekillendiren ise ailelerinin ahlâk, tutum ve davranışlarıdır. Hatta kalıtımsal olarak geçen özellikleri bile bu manada olumlu veya olumsuz yönde şekillenir.

Her ne kadar çocuklar üzerinde çevresel faktörlerin etkisi olsa bile, aile faktörü bu etkileri de büyük ölçüde değiştirip, dönüştürüp, şekillendirebilecek çok büyük bir güce sahiptir.

Kısacası çocuklarımızın karakterlerini, kişiliklerini bizler inşa ediyoruz. Ahlaklarına, mizaçlarına mütemadiyen müdahale ediyoruz..

Bu süreçte tertemiz fıtratlarını da koruyamayabiliyoruz. Hatta fıtratlarını kirletebiliyoruz...

Bilerek veya bilmeyerek...

Hülâsa unutmayalım ki, çocuklarımız bizim ahlaklarımızı, tutum ve davranışlarımızı sünger gibi emip, tüm bunları iç dünyalarına süzmeden alarak, bir kimlik ve kişilik devşiriyorlar...

 Buradan yola çıkarak şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki; çocuklar sinsi ve içten pazarlıklı doğmazlar. Anneleri ve babalarından, yahut diğer aile bireylerinden öğrenirler..

 Çocuklar profesyonel yalancı, kurgucu, sahtekâr, hileci olarak doğmazlar. Sonradan anne ve babaları veya birinci dereceden aile fertlerinden bu kötü hasletleri edinirler.

Çocuklar dedikoduyu, gıybeti, laf taşımayı, tecessüsü aynı bu şekilde sonradan ilk öğretmenleri (!)  vesilesiyle öğrenirler..

Çocuklar ucb, kibir, kin ve hasedi de aynı bu şekilde öğrenirler..

Bu minvalde örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak mevzunun anlaşılması için örnekleri çoğaltmak yerine, bir hatırlatma yapmakta fayda var..

Muhakkak ki, her anne ve baba çocuklarında ortaya çıkan bazı kötü hasletleri taşımıyor olabilir. Ancak yanlış davranışlara karşı olumlu tepkiler, olaylara ve olgulara karşı kusurlu rehberlikler, kötülüklere karşı pasif refleksler ve iyiye, güzele, hayra yönlendirme de eksik telkinler, nakıs örneklikler de bu hususta oldukça etkili olabiliyor.

Bazı okuyucularımız tüm bunları annelere- babalara karşı haksız, tutarsız ve acımasız eleştiriler olarak değerlendirebilir.

Ancak şurası bir hakikattir ki, çocuklarının her güzel davranışını kendine mal eden, her kusurunu da şuna çekti, buna çekti diyerek ailedeki diğer fertlerden başlamak üzere tüm sülaleye pay eden, sonra da arkadaşlarına, çevresine de bundan büyük bir pay ayıran, bu şekilde çocukları üzerinde asla kendi zararlı etkilerini görmeyen/ görmek istemeyen ebeveynler böyle yaparak çocuklarına en büyük zararı vermektedirler.

Söz konusu çocuk terbiyesi ise, anne ve babaların kendilerine de zulmetmeden, mutedil ve objektif bir şekilde çocukları üzerinde kendilerinden kaynaklanan olumlu ve olumsuz  etkileri vakit kaybetmeden değerlendirmeleri, bunun üzerinden acil bir eylem planı çıkarmaları, bu planı da hızlıca pratiğe geçirmeleri gerekir dersek, hiç de abartmış olmayız..

Bunun içinde sürekli çevreyi suçlamak yerine, anne ve babalar olarak güzel bir özeleştiri yapmak gerekiyor elbette.

Zira iğneyi çevreye, çuvaldızı kendimize batırmanın zamanı geldi de geçiyor...