Bir Şemlan Hikâyesi ve Umursamaz İnsan Prototipi...
Doğuda önemli konulara ve olaylara karşı lakayt, umarsız ve vurdumduymaz kalan insanlara yönelik söylenen güzel bir söz vardır:
“Mêr mêran dıkuştin, Şemlane cila dişuştin.”
(Adamlar birbirini öldürüyordu. Şemlan ise çamaşırlarını yıkıyordu)
Anlatıldığına göre; köyün birinde büyük bir kavga çıkar ve insanlar birbirlerine girerler. Tüm köyde kavga, gürültü, kıyamet!
Kavga o kadar büyür ki, köyün erkeklerinden birbirini öldürenler olur. Tüm köy bu kavgayla perişan bir vaziyette iken, ne olur dersiniz?
Şemlan adında bir kadın, tüm köyü hayrete düşürecek bir umursamazlıkla, önüne leğenini almış, sanki hiçbir şey yokmuş gibi balkonda oturup, çamaşırlarını usulca çitileyip, yıkıyormuş...
O günden sonra, önemli olaylara ve konulara karşı Şemlan umarsızlığıyla kayıtsız kalanlara bu söz söylenegelmiş.
Çok da yerinde olmuş..
Gelelim günümüzün Şemlan’ı olan, vurdumduymaz insan prototiplerine..
Dünya yansa, kıyamet kopsa umurunda olmayıp, armudunun sapı, üzümünün çöpüyle tüm dünyasını dolduran kaygısızlara..
Mukaddesatlar çiğnenirken, şer ve ifsat çeteleri sinsi emelleri için baykuş misali yuvaların damlarına tünemişken, mazlumların feryadı arşı inletirken, ağzı süt kokan bebelere soğuk ve acımasız ölümler reva görülürken; kendi ekseninde dönüp, konfor alanında fütursuzca, lay lay lom kıvamında yaşayanlara..
“Boş ver canım! Dünyayı sen mi kurtaracaksın?” sözüyle, insanlık adına, inandığı değerler uğruna sancı çeken, bu sancıdan ulvi eylemler devşiren, asimile olmamak için, pasifize olmaktan ateşten kaçınır gibi kaçınan güzel insanlara, hayat dersi (!) verenlere..
Ey günümüzün umursamaz ve boşverci insan prototipleri! Allah (c.c) bu dünyayı boşuna yaratmadı. Ne buyuruyor yüce Kitabında:
“Biz göğü, yeri ve bunların arasında bulunan şeyleri boşuna, gâyesiz ve insanlar Allah’ın emrini bırakıp kendi arzularına göre davranabilsinler diye yaratmadık. Böyle bir düşünce, sadece inkârcıların zannından ibarettir.” (Sad,27)
Bu nedenle boş vermek, boşa almak, boşlamak yoktur iman edenin kitabında...
Ne dünyayı, ne dünya gündemini ve nede dünyadaki gelişmeleri...
Hakeza, kayıtsız kalmak, umursamaz davranmak, kendi hayatına hapsolup, çevresindeki olaylara karşı, kafasını deve kuşu misali kuma gömmek de yoktur...
Sonuçta insanoğluna verilmiş her nimetin bir hikmeti, zevali ve hesabı vardır. Bu nedenle, o nimetlere nefis penceresinden bakmak yerine, hikmet penceresinden bakıp, zevali ve hesabı olan bu dünyadaki duruşumuzu ve tavrımızı da, dünyayı yaratan ve tanzim eden yüce yaratıcının istediği doğrultuda şekillendirmemiz icap eder.
Elbette dünyada yaşayacağız, nimetlerinden helalinden istifade edeceğiz. Helâlinden gülüp, eğleneceğiz. Dünyaya dair mesuliyetlerimiz ve meşguliyetlerimiz olacak.
Zira dinimizde ruhbanlığa yer yoktur.
Fakat büsbütün dünya meşguliyetlerimizi merkeze alıp, kendi dünyamız etrafında dönmek ve böylece dünyanın bizim etrafımızda döndüğü zannına kapılıp, kendi gündemimize odaklanıp, dış dünyaya kör sağır kalmak, mensubiyetimizle çelişir.
Bu bağlamda herkesin neredeyse ezbere bildiği ve fakat belki de en çok hatırlamamız gereken nebevî bir öğütle yazımızı bitirelim:
İbn Mes"ûd"dan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”
( Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 1)
Rabbimiz bizleri, emanet olarak verdiği nimetlere şuursuzca dalıp, emanetçisi olduğu değerleri ve duruşu unutanlardan ve böylece umursamazlık postuna bürünerek, vurdumduymaz insanlar olmaktan muhafaza buyursun!