Geçen hafta; Seyda’nın Tırbamamo (Akıncılar) köyüne imam olarak atandığını, burada İslam’ı gençlere sevdirmek için faaliyet gösterdiğini, tebliğ faaliyetinin başlangıcında iken aynı köye solcu bir öğretmenin atandığını, bu şahsın yaptığı faaliyetlerle kendisini sadece gençlere değil, tüm köylüye sevdirdiğini aktarmıştık.

Yine Seyda’nın komünizm ile mücadele etmek için bahsettiğimiz öğretmenden Komünizm’i öğrendiğini de yazmıştık.

Öğretmen köyde iki sene kaldı ve epey yol katetti. Gençlerin büyük bir kısmı Komünizm’e sempatizan, hatta militan olmuşlardı. Seyda ise gençlere Komünizm’in gerçek fikriyatını aktarmak amacındaydı.

Nitekim Seyda, tüm gençleri yemeğe davet edip onlarla iletişim kurmaya başladı. Bu yemekleri seriye bağladı ve hemen hemen her akşam gençlerle bir araya geldi. Böylece köyün gençleri, Seyda’ya tekrar alışıp birlikte zaman geçirmeye başladılar.

Bir gün Seyda gençlere; “Böyle her akşam bir arada bulunuşumuzu değerlendirmemiz lazım.” dedi. Onlardan Ömer isimli genç, bakışlarını Seyda’ya çevirerek, endişeli bir şekilde “Nasıl?” dedi.

Seyda; “Biz her akşam bir konu seçip ders gibi işleyelim.” deyince, Ömer daha bir tedirgin gözlerle; “Kimden, hangi konuyu işleyeceğiz Seyda?” diye sordu. Seyda ise; “Üstad Lenin’in kitaplarını işleyip Komünizm dersleri yapacağız.” şeklinde cevap verdi.

Gençler derin bir nefes aldılar. Hatta sevindiler. Onlara göre Seyda da Komünist olmuştu. Keyifle kabul ettiler ve ertesi gün tam kadro Seyda’nın evine geldiler.

Yemekler yenip, çay faslı bittikten sonra ders başladı. Seyda içinde bol bol “Diyalektik materyalizm, burjuva, proletarya” gibi sol jargondan kavramların olduğu bir sohbet yaptı. Gençlerin keyfine diyecek yoktu.

Böylece birkaç gece bu şekilde geçti. Gençler, Seyda’nın bir Komünist gibi ders vermesine epey alıştılar. Ancak Komünizm’in aileye bakışı konusunda tartışmalar başladı.

Seyda; “Komünizm’in birinci düşmanının özel mülkiyet olduğunu, dolayısıyla kaldırılması gerektiğini belirttikten sonra özel mülkiyete yol açan en önemli kurumun aile olduğunu” belirtti.

Gençlerin kafası bulanmıştı. “Yani?” diye bir soru yönelttiler Seyda’ya. Cevap şöyleydi: “Özel mülkiyetin toplumdan kaldırılabilmesi için, özel mülkiyete giden yolların da kapatılması lazımdır. Komünizm’de; aile özel mülkiyete sebep olarak değerlendirildiğinden, ailenin de kaldırılması gerekir.”

Gençler homurdanmaya başladı: “Böyle bir şey olamaz Seyda. Ailesiz toplum mu olurmuş? Yani bizim bildiğimiz anne, baba ve kardeşlerden oluşan aile kaldırılması gereken bir kurum mudur? Bu kabul edilemez bir fikirdir” dediler.

Seyda ise kendinden emin bir şekilde Friedrich Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” isimli kitabından sayfa numarası vererek, Komünizm’de ailenin kaldırılması gereken bir kurum olduğunu ispat ediyordu.

En sonunda Ömer; “Seyda, artık bize Marks, Lenin, Engels veya Freud’u anlatma.” dedi. Seyda ise: “Ömer söylediklerine dikkat et. Eğer biz Komünist isek Komünizm budur.” diye cevap verdi.

Ömer; “Hayır Seyda biz Komünist değiliz. Bu saatten sonra hiçbir Komünist köyümüze giremeyecek.” Sonra gençlere yönelerek; “Makasları getirin, herkes sakal ve bıyıklarını düzeltsin.” talimatını verdi.

Makaslar getirildi. Bıyık ve sakallar İslami adaba uygun tıraş edildi. Böylece Seyda istediği neticeyi almıştı.

Bizlere böylesi değişik bir tarzda tebliğde bulunmayı öğreten Seyda’ya, yani Molla Ubeydullah’a dualar eşliğinde teşekkür borçluyuz.