Allah Teâlâ, yarattığı zaman ve mekânlar içerisinde bazılarını diğerlerinden daha faziletli kılmıştır. Bu fazilet, o zaman ve mekânlarda yapılan ibadetlerin değerini artırmak, kullarını rahmetine daha fazla mazhar kılmak içindir. Mekân olarak Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksâ ve diğer mescidler; zaman olarak ise seher vakitleri, Cuma günü, Kadir Gecesi, Ramazan ayı, Zilhicce’nin ilk on günü ve haram aylar bu hususiyetle öne çıkar. Nitekim Cenâb-ı Hak, Asr Sûresi’nde zamana yemin ederek insanın hüsrandan ancak iman, sâlih amel, hakkı ve sabrı tavsiye ile kurtulacağını bildirmiştir.

İçinde bulunduğumuz Receb ayı, Kur’an’da saygı gösterilmesi emredilen dört haram aydan biridir. Haram aylar; zulmün, günahın ve taşkınlığın daha ağır sorumluluk doğurduğu; buna mukabil ibadet, tövbe ve hayrın daha büyük ecir kazandırdığı müstesna zamanlardır. Bu yönüyle üç aylar, özellikle de Receb ayı, mü’min için Ramazan’a bir manevî hazırlık sürecidir.

Receb ayının ilk perşembesini cumaya bağlayan gece olarak bilinen Regâib Gecesi, tarih boyunca Müslüman toplumlarda manevî bir hassasiyetle ihya edilegelmiştir. “Regâib” kelimesi sözlükte “kendisine rağbet edilen, bol ve değerli bağış” anlamına gelir. Hadis ve fıkıh literatüründe ise bol sevap, faziletli amel, nafile ibadet manalarında kullanılmıştır. Bu geceye dair halk arasında yaygın olan bazı rivayetlerin sahih olmadığı hadis âlimlerince ifade edilmiştir. Özellikle bu geceye mahsus özel bir namaz veya ibadetin bulunduğuna dair rivâyetlerin zayıf hatta uydurma olduğu belirtilmiştir.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir denge vardır. Bir ibadetin bid‘at olması, dine yeni ve özel bir ibadet ihdas edilmesiyle ilgilidir. Yoksa Kur’an okumak, namaz kılmak, dua etmek, zikirle meşgul olmak, sadaka vermek gibi zaten dinin teşvik ettiği amelleri faziletli zamanları vesile ederek yapmak, bid‘at değildir. Nitekim birçok âlim, Receb ayının faziletine dair genel nasslar bulunduğunu, bu ayın bir gecesi olması hasebiyle Regâib Gecesi’nin de hayra vesile kılınabileceğini ifade etmiştir.

Bu gecelerin en önemli hikmetlerinden biri de, cami ve mescidlerle irtibatı zayıflamış gönüllerin yeniden Allah’ın evleriyle buluşmasına vesile olmasıdır. Nice insan, belki yıl boyunca camiye adım atmazken, bu gecelerde kalbi yumuşamakta, dua ve istiğfarla Rabbine yönelmektedir. Toplumun yarısını teşkil eden kadınların da imkânlar ölçüsünde camilerle buluşması, aile ve toplumda zayıflayan manevî bilincin ihyası açısından son derece kıymetlidir.

Regâib Gecesi’ni ihya etmek; gündüzünü Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetine uyarak oruçla, gecesini ise günahlardan sakınarak, Kur’an okuyarak ve anlamaya çalışarak geçirmekle mümkün olur. Kaza namazı olanlar için bu geceler büyük bir fırsattır; kaza yoksa nafile namaz, zikir, salavât, tefekkür ve dua ile gece ihya edilebilir. Sahur vaktine kalkmak, seherin bereketinden istifade etmek ve bu vakti bir alışkanlık hâline getirmek, üç ayların en büyük kazançlarındandır.

Bu gecelerde kendimiz için dua ettiğimiz gibi; ailemiz, gençlerimiz, ümmet-i Muhammed, özellikle de Gazze ve Filistin için dua etmek, kalbimizi ümmet bilinciyle diri tutar. Unutmamak gerekir ki, hayra vesile olan, hayrı işleyen gibidir. “Bu gecelerde hiçbir şey yapılmaz” diyerek insanları ibadetten alıkoymak ise hayra engel olma tehlikesini beraberinde getirir.

Sonuç olarak Regâib Gecesi, şekil ve tartışmaların ötesinde, niyetlerin tashih edildiği, kalplerin Allah’a yöneldiği bir rahmet vesilesidir. Önemli olan, bu geceleri bid‘at tartışmalarına kurban etmeden; Kur’an, sünnet, icmâ ve kıyas çerçevesinde, ihlâsla değerlendirebilmektir. Allah’a yakınlaşmaya vesile olan her meşru hayır kıymetlidir.

Rabbimiz Regâib’i, üç ayları ve bütün zamanlarımızı yolunda değerlendirmeyi nasip eylesin. Receb ve Şa‘bân’ı bizler için mübarek kılsın, bizleri Ramazan’a ulaştırsın. Âmin.