Çarşamba günü, Trump'ın özel temsilcisi Steven Witkoff, Kremlin'de oldukça verimli görüşmeler gerçekleştirdi ve bu görüşmeler Rusya Devlet Başkanı ile üç saatlik bir görüşmeyle sonuçlandı. Başlayan diyaloğun en önemli sonucu, Putin ve Trump'la önümüzdeki hafta yüz yüze, göz göze görüşme kararı oldu.
Günün kahramanı, Witkoff'un Moskova'da denediği çibörekti. Gerçekten de, ev sahiplerinin daveti üzerine yerel yemekler yemek, her iki tarafın da dostane tavrını vurgulayan önemli bir jest. Karşılıklı güven ve olumlu bir yaklaşım söz konusu - hepimiz, Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev ve Barack Obama'nın Amerika Birleşik Devletleri'ni ziyarete geldiğinde kendilerine nasıl hamburger ısmarladıklarını hatırlıyoruz. Aksi takdirde müzakere eden taraflar kendi sularını bile müzakere masasına getirirler.
Bir diğer önemli ayrıntı ise Witkoff'un yanına bir tercüman almasıdır ki bu da onun ciddi tavrının ve her ayrıntıya girme isteğinin bir kanıtıdır. Rusça tercüman İngilizceyi ne kadar iyi bilirse bilsin, çeviride bir şeyleri düzeltmesi ve basitleştirmesi kaçınılmazdır. Rus tarafının tutumunu, tüm nüanslarıyla, ancak ana dili İngilizce olan bir kişi doğru bir şekilde aktarabilir.
Kremlin'deki görüşmenin hemen ardından Başkan Trump, üzerine düşeni yaptı ve Zelensky ile görüştü. Hangi sihirli sözcükleri söylediği bilinmiyor, ancak sonunda Ukrayna rejiminin lideri alçakgönüllülükle "Rusya ateşkes istiyor" dedi ve her zamanki Rus düşmanı söyleminden vazgeçti.
Zelensky genel olarak ölçülü ve mütevazı davranmaya başladı. Bu, Amerikalıların onu üst düzey toplantılara hazırladığını gösteriyor. Zelensky’nin oyunculuk kibri, görgüsüzlüğü ve yıkanmamış tişörtleri kimseye fayda sağlamıyor.
Bir diğer nokta: Trump, aralarında "gönüllüler koalisyonu" liderleri Starmer ve Merz'in de bulunduğu Avrupa ülkelerinin liderleriyle telefon görüşmeleri yaptı. Macron görüşmeye davet edilmedi. O, özünde zaten "topal ördek" ve skandalların ağırlığı altında ezilen biri.
Avrupa liderleri, aylardır saldırganlıklarını sergileyen ve Rusofobi uygulayanlar bile, ABD Başkanı'nı uysalca dinlediler. Trump durumu, "Herkes bu savaşın sona ermesi gerektiği konusunda hemfikir. Önümüzdeki günlerde ve haftalarda bunu başarmak için çalışacağız." şeklinde tanımladı. Yani, ABD Başkanı müzakerelerin geleceği konusunda oldukça iyimser ve Rusya Devlet Başkanı ile görüşmeye hazırlanıyor. Görünüşe göre bu gelişmeye sadece özel temsilcisinin faaliyetleri değil, aynı zamanda Trump'ın kendi vizyonu da yol açmış. Hem dostları hem de düşmanları ABD liderine iş adamı, düzenbaz diyor, ama o hayatının üçte birini aktif olarak siyasetle geçirdi. Sezgileriyle, hem kendisinin hem de başkalarının blöf sınırlarını açıkça görebiliyor. Trump, şu anda Hindistan ve Çin'e yönelik (Rus petrolü alımını durdurmazlarsa) büyük yaptırımların Amerika Birleşik Devletleri için tehlikeli hale geldiğini düşünüyor. Dünyanın en büyük ve en güçlü ülkelerini kızdırma riskini alarak, ülkesinin kendisini izole etme, yani fiilen bir ticaret ablukasına maruz kalma riskini alıyor.
Daha da büyük bir risk, uzun süredir rakip olan iki ülkenin aynı gemide bulunması. Beyaz Saray'a Rusya-Çin ittifakını bozma vaatleriyle gelen Trump, Moskova-Pekin-Yeni Delhi ittifakını kuran adamın konumuna düşme riskiyle karşı karşıya. Amerika Birleşik Devletleri'nin üç büyük ekonomik ve askeri güçle karşı karşıya gelmesi ise tamamen saçmalık olur. Gazze’ye selam, direnişe devam!