Önceki Başkanlık döneminde, “İbrahim Antlaşmaları” üzerinden Arap rejimlerini zapturapt altına alıp Araplara boyun eğdiren Trump, bu ikinci döneminde de Türkiye’den başlayarak Çin Seddi’ne kadar Türklere boyun eğdirmek istiyor. ABD’nin bir anda Zengezur Koridoruna çökmesinin nedeni, adı ve anlamı budur.

Bu kirli hedeflerini tam anlamıyla hayata geçirmelerinin önündeki engeller ise, Arap Dünyasında Yemen ve Gazze, Türk Dünyasında Türkiye ve bir de İran’dır. Ama en tehlikeli olarak da İran’ı değil, tarihi birikimi, etnik, dini ve mezhebi aidiyeti nedeniyle Türkiye’yi görüyorlar.

Arap ve Türk Dünyasının, daha doğrusu Arap ve Türk Devletlerinin ABD’ye bu tarz boyun eğmeleri, her bir ülkeyi kendi içinde daha güvenli, daha barışçı ve daha müreffeh yapmayacağı şüphesizdir. Şimdiye kadar yaptıkları gibi, emperyalistlere karşı ezik ve teslimiyetçi ve halklarına karşı despot olan yöneticilerimizin sayesinde biz halkları, gâh rejimlerimiz, gâh dinlerimiz, gâh milliyetlerimiz ve gâh mezheplerimiz üzerinden birbirimize düşürmekten geri kalmayacaklardır.

Gelelim, özellikle Türklere mezar yapılmak istenen Zengezur Koridoruna…

Bu koridorun, yıllardır Türk Birliğini sağlamak çabası içinde olan Türkiye ve tabii ki bütün Türk Dünyası için ne kadar hayati derecede bir öneme haiz olduğu malum. Bunun Türkler ve Türk Dünyası için önemi, ticaretten de öte Türklerin yeniden bir dünya gücü olmalarında oynayacağı büyük rol idi. “İdi” diyoruz, çünkü Aliyev ile Paşinyan’ı Washington’a davet eden Trump, tek bir hamle ile bu projeye çöktü. Artık İpek Yolu veya Zengezur Koridoru yok, “Trump Route- Trump Yolu” var. Bundan böyle koridorun ve yolun geçtiği ülkeler ise, sadece birer taşerondurlar ve benzetme ağır olacak, ama ABD’nin önlerine atacağıyla yetineceklerdir. Gördüğümüz gibi, ABD ve Batılı müttefiklerinin hiç şakaları yok. Eğer Türkiye’den İran’a ve diğer ülkelere kadar, hedefteki ülkeler, ekonomik olarak sömürülmenin yanı sıra, şimdiki yarı bağımsızlıklarını da yitirmek istemiyorlarsa, birbirileriyle ittifaka mecbur ve mahkûmdurlar.

Bütün bu tehlikeleri kamuoyuna anlatmaları, hatta ondan da öte hükümeti uyarmaları, sağlıklı bilgilendirmeleri ve yerinde öneri ve düşünceleriyle sorumluluk makamında olanları beslemek yükümlülükleri olan aydınlara, akademisyenlere ve medyaya gelince…

Ne yazık ki, siyonist ablukayı aşan ve siyonistlerin değişik yollardan saldıkları korkuyu yenen aydınlarımız, akademisyenlerimiz ve medyamız yok denecek kadar azdır. Yerimiz olmadığı için medyanın bu tehlike karşısındaki duruşu ile sonlandıralım…

İster HAMAS için terörist diyen muhalefetin medyası olsun, isterse onu Kuvayı Milliye olarak tanımlayan iktidarın medyası, her ikisinin de kullandıkları dil – üslup Siyonizm ile maluldür.

Ki bu siyonist dilleri-üslupları sadece Filistin Meselesi ile sınırlı değildir. Öyle ki, Türkiye’nin herhangi bir yerdeki çıkarlarını bile ABD ve diğer güçlerin çıkarlarını da hesaba katarak savunuyorlar.

Aslında sadece ABD’nin Zengezur Koridoruna çökmesi karşısındaki duruşları, daha doğrusu, sessizlikleri bile, Siyonistlerin hem iktidar ve hem de muhalefet medyası üzerinde ne kadar belirleyici olduklarını görmeye ve göstermeye yetiyor.

Milli olan bir aydın, milli olan bir akademisyen, milli olan bir uzman ve milli olan bir medya, olduğu yerde, yazdığı gazetede, konuştuğu ekranda yeri göğü inletmez ve Zengezur Koridorunu ABD’ye mezar yapmak için topyekûn bir seferberlik yapmazlar mıydı?

Bir seçeneğimiz var, içimizdekilerden başlayarak direnmek. Aksi halde başımıza neler getirecekleri meçhul değil…