Türkiye’de ve uluslararası arenada baş döndürücü bir trafik var. ABD Başkanı Trump, gittiği Suudi, Katar ve BAE’ye 3 trilyon dolardan fazla haraç keserken; siyonist terörist israil, Gazze ve Batı Şeria’da soykırım yapmaya devam ediyor. Haraç diyorum, aksi halde dünyanın süper gücü! ABD başkanının ne işi olur bedevi çöllerde... Tiksinerek baktığı muhataplarının ikram ettiği kahveyi bile içmedi.

Gazze ölüyor!

Uyanın…

+++

Nihayet beklenen oldu ve 40 yıldır yüzbinlerce insanın ölmesine sebep olan PKK, oluşumunu feshetti.

Bu durum, Kürdüyle Türküyle Türkiye halkları için çok olumlu bir gelişme… Ancak neredeyse herkes böylesine tarihi adıma rağmen PKk’nın samimiyetine inanmıyor. Tüm çevrelerde “Acaba” soru işaretli sıralı düşünceler farklı fikirlere dönüşüp tartışılıyor.

Çünkü PKK, “Kürt halkının haklarını savunma” bahanesiyle kurulduğu günden bu yana insani değerleri hiçe sayan, dış güçlerin taşeronluğuna soyunan, sadece Türk halkına değil, en çok da Kürt halkına yönelik vahşi katliamlarla hafızalarda yerini koruyor.

Türkiye’nin son yıllarda Siha teknolojisi, savunma sanayi gibi askeri argümanları yerlileştirmesi; Somali, Libya, Suriye gibi ülkelere garantörlük ve birçok ülke ve bölgede askeri üslere sahip olması, PKK’ya silah bıraktıran en önemli faktörlerin başında geliyor.

Devam eden süreçte olabileceklere dair bazı iddialar... Üst düzey kadronun Norveç ve Güney Afrika’ya gidebileceği; Suça bulaşmamış örgüt üyelerinin, kimliğini taşıdığı ülkelere döneceği; Diyarbakır annelerinin evlatlarına kavuşacağı; Yeni İnfaz Kanunu’ndan PKK’lıların da yararlanacağı ve hatta toplumsal mutabakatın oluşması halinde kısmi affın bile gündeme gelebileceği gibi...

12. Kongre sonuç bildirisinde, PKK için; “Kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı” deniliyor.

1924 anayasasıyla birlikte tek parti iktidarının hüküm sürdüğü 20 yıl boyunca başta Şeyh Said gibi alimler olmak üzere Dersim, Zilan ve daha birçok bölgede Kürt halkını soykırımdan geçiren tek parti iktidarı CHP, fikriyatı ise Kemalizm’di.

Sonrasından günümüze kadar iktidar olamasalar bile kurulan sisteme giydirdikleri koruyucu zırh Kemalizm ırkçı faşist zihniyeti, Kürt halkını öğütüp asimile etmeye devam etti.

Ancak Kürt halkının geçmişten bugüne yaşadığı tüm bu acılar, bugün gelinen süreçte PKK/DEM için CHP’yle seçim kazanmak için “Kent uzlaşısı” kurmaya engel teşkil etmedi nedense!..

Gelinen aşama itibariyle yüzbinlerin hayatına mal olan ve 40 yılı aşan kanlı silahlı mücadele sonunda PKK’nın “Ben başardım, bu bir zaferdir” diye sarılabileceği bir done yok ortada.

Buna rağmen PKK’nın “Terörsüz Türkiye” projesi kapsamında silah bırakması önemli. Burada süreci yöneten devletin, iktidarın dikkat etmesi gereken belki de en kritik mevzu ise şu; PKK’nın, Kürt halkının temsilcisi olmadığı gerçeği. Kemalizmi kalkan olarak kullanan darbeci yönetimler ve vesayetçilerinin; Kürt halkına yönelik baskı, zulüm, inkar ve ikinci sınıf vatandaş muamelesinden nemalanarak türemiş ve sorunu derinleştirmiş bir örgüt olduğu ve tasfiye edilmesi gerekliliğinin bilincinden sapmamaları gerekir.

Bin yıldır bu kadim topraklarda kardeşçe yaşayan ve bu toprakları birlikte savunan, bu İslam yurdunun sahibi Türk-Kürt halklarının birlikteliğinin yeniden tesis edilmesi, Türkiye’yi uluslararası arenada da küresel bir aktör haline getireceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Silahların sustuğundan emin olunduktan sonra Türkiye yüzyılının temellerini oluşturacak esas safha olan yeni Anayasa yazımına geçilebilir.

Batının sapkın inanışlarından arındırılmış, toplumun inancı ve kültürünü esas alan, Türkleri ve Kürtleri kardeş eşit halklar olarak gören, ayrımcılığı suç sayan yerli bir Anayasa yapmanın zamanı gelmiş olacaktır...