Hiç düşündünüz mü? Platon bugün yaşıyor olsaydı ve meşhur mağara alegorisini yeniden kaleme alsaydı, nasıl bir tablo ortaya çıkardı?

Ya da şöyle sorayım: Platon’un yerinde siz olsaydınız, bu resmi nasıl çizerdiniz?

Platon’un mağarası, insanlığın karanlıktan hakikate ulaşma çabasını simgeleyen en güçlü metaforlardan biridir. Platon, kendi dönemindeki yozlaşmayı, cehaleti ve iktidar ilişkilerini sorgulamak için bu mecazı kullanmıştır. Yani mağara hem evrensel bir uyarı hem de yaşadığı dönemin acı bir fotoğrafı gibidir.

Bugün biz de aynı yöntemi kullanarak, çağımıza özgü bir tablo çizelim. Bu kez zaman değişti; dolayısıyla mekân da farklı. Mağara artık Antik Yunan’da bir mağara değil, Birleşmiş Milletler’in New York’taki Genel Kurul Salonu. Bu kez mağarada üç kişi değil, tam 193 ülkenin temsilcisi oturuyor. Ve bu insanlar, çocukluktan itibaren değil, o koltuklara oturdukları andan itibaren zincire vuruluyor. Zincirler görünmez; ama etkileri fazlasıyla somut. Kimisi ekonomik bağımlılıklarla, kimisi jeopolitik korkularla, kimisi küresel baskılarla, kimisi ise koltuğunu kaybetme endişesiyle bağlanmış durumda.

Ve maalesef bu korkuların bedelini Gazze ödüyor.

Ancak burada önemli bir fark var: Kimileri istemsiz bu zincirleri takmak zorunda kalırken, kimileri gönüllü olarak takıyor.

Artık mağaranın duvarına yansıyan gölgeler, hakikatin sade yansımaları değil. Bunlar, bilinçli olarak çarpıtılmış, manipüle edilmiş görüntüler. Gerçeğin yerini algı yönetimi almış durumda. Mağaranın dışındaki ateş ise artık bilgiye açılan bir kapı değil; Gazze’den yükselen alevler. Gazze’de yanan bedenler… Kadınların, çocukların, yaşlıların cayır cayır yandığı bir gerçeklik var dışarıda. Ama içeridekiler, yani zincirlenmiş 193 temsilci, bu yangını görmek yerine hâlâ gölgeleri izliyor. Belki de izliyormuş gibi yapıyorlar.

Kuklacılar ise gerçek hayattaki karar vericiler: Küresel aktörler, medya baronları, silah tüccarları... Soykırımı “savaş” olarak tanımlayanlar. Sivilleri katleden zalimleri “özgürlük savunucusu” ilan edenler. Bebeklerin, kadınların, yaşlıların katledildiği bir vahşeti iki tarafa da “itidal” çağrısıyla geçiştirenler. Katillere değil, kurbanlara “silah bırak” diyenler...

Oysa eski israil başbakanlarından Golda Meir’in söylediği iddia edilen şu söz, kimin silah bırakması gerektiğini özetler niteliktedir: “Barış, Araplar bizi sevdiği zaman değil; biz onların çocuklarını öldürmeyi bıraktığımız gün mümkün olur.”

Eğer Platon bugün yaşasaydı, mağara alegorisini belki de böyle çizerdi.