Tüm dünya, esaretten kurtulan Filistin’lilerin durumunu izliyor. Kimi 18 yıl tek kaldığı hücrede ne normal insan yüzü, ne de dünyaya dair bir şey görmüş. Kimi 24 yıl eşini, çocuğunu görmemiş, kimi ayakta duramıyor, kimi konuşamıyor, kimi hafızasını yitirmiş. Kimi çıktığında ailesinin hepsinin katledildiğini yeni öğreniyor, kimi evinin yıkıldığını..

Ve özgürlüğüne kavuşanlardan biri, vakıayı şöyle özetliyor: “İşgal rejiminin zindanlarında çektiğimiz acılar anlatılamazdı. Her gün yüz defa ölüyorduk.”

Sevinç, acı, endişe, umut.. Her şeyin iç içe geçtiği çok karmaşık nice düğümden birinin çözülmesiyle ferahlamak gibi bir şey.

Bazen “Sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız” ayetinin tehdidini düşünmekte zorlanırken bir türlü telaffuz edemediğimiz hisler vardır ya. Mesela şu mânâya gelmemesi için bir engel var mı: “Sizin yanıbaşınızdaki müminlerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden..”

Hemen terazinin recâ kefesine kaçalım kaçmasına da ölüm hak, diriliş hak, hesap hak, cennet cehennem hak.

Neyse şu bırakılanlarla ilgili ayrıntılara dönelim.

Resmi rakamlara göre terör rejiminin elinde Ekim Ayı itibariyle 11 bin küsür Filistin’li esir vaziyette. Ve yine bilinmeyenler istisna, bunlardan 3.500’ü “idari gözaltı” statüsünde. Ne demek idari gözaltı? Yani haklarında bir dosya yok, mahkeme yok, kayda geçen hiçbir şey yok.

Peki kaç kişi serbest kaldı? 1968 kişi. Ve bunlardan sadece 250 tanesi “siyasi” diye niteleniyor. Ve bunların da 157’si El Fetih üyesi.

HAMAS’ın talep ettiği kişiler arasında El Fetih üyelerinin olmasının bir çok farklı nedeni var. Yalnız El Fetih’in Başkanı kim? Mahmud Abbas. Peki 2014 deki uzlaşı görüşmelerine rağmen her defasında HAMAS’a hakaret eden kim? Mahmud Abbas. Geçtiğimiz Nisan ayındaki şu sözleri öyle unutulacak cinsten değildi: “Köpeğin oğulları, elinizdekileri bırakın, bitsin bu iş. İsrail’in bahanelerini ortadan kaldırın.”

Sadece bu değil, Batı Şeriada, HAMAS mensuplarını tutuklaması veya işgal rejimine tutuklatması da, işgal rejimiyle ABD’yi ikna etmedi. Geçenki BM toplantısına katılmasına ABD vize vermediği gibi, Trump, Mısır’daki toplantıya katılmasını da onaylamadı.

Ve El Fetih’in diğer lideri. Daha doğrusu Abbas yolcu denip yerine getirilen lideri Hüseyin el Şeyh. Şu anda Gazze’yi yönetecek ekibin başında olan eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in kankası.

Hüseyin el Şeyh, Abbas’tan daha dikkatli ve halkın nabzına göre konuşmayı bilen kurnaz biri. Geçen Mayıs ayında şöyle demişti: "Hamas halkın bir parçasıdır ve siyasi hayattan çıkarılamaz ancak Hamas, siyasi sistemimizin bir parçası olmak için silah bırakarak politikalarını değiştirmelidir."

Şimdi sormak lazım: “Ya el Şeyh! Hamas silahı bıraksaydı, aranızda su sızmayan soykırım idaresi, senin kara kaşın kara gözün hatırına 157 El Fetih üyesini bırakır mıydı?”

Demek ki mutlak kötülüğün, kaçırıp hücrelerde her gün işkence ettiği 10 binden fazla Filistin’li esir için başka bir bahar var. O mevsimde, yalnızca güçten anlayanların göreceği çok daha farklı silahlar olacak. Ve o zindanlardan çıkanlar hür kılacak el Aksa’yı ve el alemi.

Gazze bir nefes alsın da gerisi kolaydır Allah’ın izniyle.

Öğrendikleri gibi. Tecrübe ettikleri gibi. Kaldıkları yerden, en dipteki tünelden, en gizli dehlizden, en sırlı öyküden en iyi bildikleri yöntemle ve en iyi tanıdıkları düşmanlarına karşı en güzel mücadeleyi sürdüreceklerine herkesin güveni tamdır.

Herhalde kalkıp da şöyle diyecek değiller: “Evet, silah bize çok acı yaşattı, bundan böyle silah filan yok. İşgal rejimiyle ABD ile görüşeceğiz, onlara şunu yapmayın diyeceğiz yapmayacaklar, şunu bırakın diyeceğiz, bırakacaklar, Mescid-i Aksa’yı ve Kuds-ü Şerifi terk edin diyeceğiz, terk edecekler, gasp ettiğiniz topraklarımızdan çekilin diyeceğiz, çekilecekler, öldürmeyin, kaçırmayın, işkence etmeyin diyeceğiz ve bu kötülüklerin hiç birini yapmayacaklar.”

Bu zırvalıkları şimdiye dek hep yırtıp attılar ve o dirilerin kabri olan zindanlardan yine karanlığı yırtmak için çıktılar.

Mevlâ akıbeti hayreyleye.