Amerika, Rusya ve Çin, dünyayı yeniden parselleme işini alenen yapıyorlar, artık sesli düşünüyor ve açıkça istiyorlar. Avrupa da; Amerika’nın desteğini çekme hayal kırıklığının telaşı ile alelacele toparlanmaya çalışıyor ve sahada pozisyon alma telaşında… Amerika ve Çin ilk kez birbirlerini açıkça savaş ile tehdit ettiler. Fransa da Avrupa adına (son çare olarak, çünkü orduları yetersiz) Rusya’ya karşı nükleer tehdidini savurdu. Rusya’da niyetinin ciddiyetiyle nükleer tehdit ile karşı duruş sergiledi.

Bir de sahadaki gerçeklik var.

HER “MENFAAT” “HAKK” DEĞİLDİR.

Bu Emperyal saldırganların en olumsuz ve ortak özellikleri menfaatlerine gördükleri her şeyi doğal haklarıymış gibi algılamaları ve bu doğrultuda harekete geçmeleridir.

1- RUSYA; Çarlık Rusya sınırlarına ulaşma hedefiyle kısmen Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’yı (Transdinyester ayrılıkçı bölgesi) işgal etti. Estonya’da hak iddia ediyor. Polonya, Slovakya, Macaristan ve Romanya; Ukrayna’nın durumundan dolayı oldukça huzursuzdurlar… Polonya Fransa’dan nükleer silahlarını Rusya’ya karşı kendi ülkesine konuşlandırması talebinde bulundu. Avrupa; Rus yayılmacılığının ciddi bir boyuta ulaştığının farkındalığı ile panik durumda. Silahlanma ve NATO’ya alternatif bir güvenlik şemsiyesi oluşturma çabasındadır. (Türkiye bir hesap hatası olarak Avrupa’nın bu açığından faydalanarak Avrupa’ya güvenlik ayağı ile eklemlenme hesabı yapıyor. Bunun ağır bir faturası çıkabilir Türkiye’nin karşısına. Türkiye Avrupa’da Amerika’nın boşluğunu doldurmaya kalkışırsa altında kalabilir. Rusya ve israile hedef olma tehlikesi çok yüksek. Hatta şu anda bile Suriye cephesinde alttan alta Rusya ve israil paslaşması söz konusudur) Ayrıca Rusya tarihsel sıcak denizlere açılma hayaliyle şu anda Türkiye’nin üzerinden geçerek Suriye Lazkiye’de askeri üst oluşturdu ve yeni Suriye durumunda bile buradan çıkmamakta kararlı. Bunun açık bir anlamı da orta, uzun vadede Türkiye ile uğraşacak. Yeni Trump dönemi ile; Amerika ve Rusya arasında eskinin tersine yeni birtakım iltimasların olduğu ve olacağı görülmektedir. Amerika, Ukrayna konusunda Rusya’ya adeta yeşil ışık yakıyor. Çin ve İran’a karşı Rusya ve Hindistan’ı yanına çekmeye ya da en azından tarafsız tutmaya çalışıyor.

2- ÇİN; Güney Çin denizinde 250 kadar ada ve ada benzeri yapı mevcuttur. Çin; Tayvan ve bunlar üzerinde hak iddia ediyor. Amerika ise deniz gücünden dolayı burayı Çin’e bırakmama niyetindedir. En son Lahey Adalet Divanı Çin’in adalar üzerindeki hak talebini reddetti. Bu durum Çin’in iyice agresifleşmesine ve adeta meydan okumasına neden oldu. Amerika’yla yüksek bir gerilim durumu söz konusudur. Ayrıca Güneydoğu Asya kıyı devletleri (Filipinler, Bruney, Endonezya, Malezya ve Vietnam ) kendilerini Çin’in yüksek taciz ve tehdidi altında görüyorlar.

Öte yandan Çin, pek çok Afrika ülkesini adeta bir tefeci mantığıyla önce borçlandırmış, daha sonra borçlarını ödeyememelerine karşılık olarak da limanlarına ve havalimanlarına ipotek koydurmuş, kontrolüne almış durumdadır. Bu durumlardan dolayı Amerika şu anda Çin’i bir numaralı tehdit olarak görmektedir.

3- AMERİKA; Trump; Amerika Birleşik Devletleri’nin son dönem politikalarının sebebi değil, aslında sonucudur. Amerika bilinçaltının dışa vurumudur. Amerika gelinen noktada iki kutuplu bir dünyayı da artık benimsemiyor. Sadece kendi hegemonyasında tek kutuplu bir dünya istiyor hatta sadece dünyayı değil uzayı da kendi yönetmek istiyor. Bu amaçla 2020’de Uzay Harekât Komutanlığını kurdu. Elon Musk bu rüyanın sahadaki karşılığıdır.

Trump’ın açık bir şekilde Gazze’yi, Panama’yı, Grönland’ı istemesi, ABD Dışişleri Bakanı’nın alnında Haç işareti ile Gazze’yi ve HAMAS’ı tehdit etmesi, emperyal amaçlarının fütursuzca hangi seviyelere ulaştığının da bir göstergesidir.

Kısacası herkesin kendi açısından hedeflediği “Yeni Dünya düzeni” “Taşkın su teorisi” prensibince işleyecektir. Hareketin yönü yukarıdan aşağıya, yani güçlüden zayıfa doğru akma şeklinde bir gidişat söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bu da dünya emperyal güçlerin İslam alemi ve Müslüman coğrafyanın üzerine akışı, “akını” demektir.

Müslüman alemi bir türlü Ümmet seviyesine ulaşamadığı için küresel meseleleri hep lokal ve örgütsel çözümlerle karşılamıştır. Dolayısıyla bu çözümleri de devasa sorunlara cevap ve karşılık olamamıştır. Bu yüzden günümüz durumu ortaya çıkmıştır. Bu durumdan kurtulmak için alışılagelen bazı yöntem ve söylemlerin aşılması lazım. İlk etapta bu biraz ağır gelebilir ama gerçek budur.

İslam Alemi başta olmak üzere hedef devlet ve milletlerin yeni birtakım ittifaklara ve oluşumlara ihtiyaçları vardır. Çünkü taarruz gücü, örgütsel güçlerin çok çok üzerindedir. Mevcut devlet güç ve potansiyellerinin birleştirilerek bariyer haline getirilmesi kısa vadede mevcut pozisyonları korunmasını en azından mümkün kılabilir. Bazı değerlerin elden çıkmasını önleyebilir.

Filistin ve Mescid-i aksa, Kudüs meselelerinin artık HAMAS’ı, İslami cihad’ı, El fetih gibi örgütleri çok aştığını görmek gerekir.

Bu nedenle, Mısır’ın öncülüğünde Arap Birliği Zirvesi’nin, Filistin meselesi amacıyla bir araya gelmesi ve bütün eksikliklerine rağmen bir proje üretmesi ve bunu Amerika, israil gibi gasıpların önüne bir alternatif olarak çıkarması olumlu bir girişim olarak değerlendirilmelidir. En azından bir şans verilip, gidişat gözlenmelidir. Filistinli oluşumların bu konuda birtakım fedakarlık ve feragatte bulunmaları mevcut içine düşülen durumda yadırganmamalı ve birtakım şeyler prestij meselesi haline getirilmemelidir. Aksi takdirde bütünüyle denklem dışı kalma tehlikeleri söz konusu olabilir.

İLHAK VE İLTİHAK ÇÖZÜM ÖNERİSİ

Esasında Amerika ve israilin, Filistini tamamen İsrail’e mal etme projesine karşın; Filistin yönetimi ve yapılarının bir çözüm olarak Gazze şeridinin Mısır’a gönüllü iltihakı ve Mısır’ın da Gazze’yi ilhakı yine eş zamanlı olarak Batı Şeria’nın da Ürdüne iltihakı ve Ürdün’ün de Batı Şeria’yı ilhakı Filistin meselesini ve topraklarını yeni bir sürece taşıyacaktır. Bu şekilde bir Gazze imha planı ihya planına dönüşebilir. Filistin’in, Mısır ve Ürdün gibi iki Arap ülkesine iltihakı böylesi bir süreçte Arap aleminin direk Filistin meselesine müdahil olmasını zorunlu kılar. israil; karşısında ciddi bir şekilde devlet bariyeriyle karşılaşır. Bu durum birinci dereceden Arap Birliğini ve dolayısıyla da İslam birliğine yönelik fikirlerin daha ayağı yere basar bir şekilde gündeme gelmesini sonuç verebilir.

Yeni Dünya düzenin konuşulduğu bu süreçte küçük Müslüman devletçiklerin makul birliktelikler üzerinden bir araya gelmesi bu küresel saldırılara karşı yerelde güçlü bariyer görevi görebilir.

“Kafeste yaşamaya alışan kartallar, uçmayı hastalık olarak görürlermiş.” Son yüzyılda Müslümanlar batı proje ve dayatmalarıyla küçük devletler halinde yaşadıkları için, bölünmüşlüklerinin bırakılıp bütünleşme önerilerini uçuk fikirler ya da hayali söylemler olarak değerlendirebilirler. Oysa bu mevcut şartların dayattığı durumlardır, bir gün mutlaka bu sağlanacaktır.

Bunun için Orta Doğu’da ilk etapta iki önemli ittifakın sağlanması fırsatı ortaya çıkmış görünüyor. Bunun taraflarınca makul ve mantıklı bir şekilde değerlendirilmesi durumunda kolay uygulanabilecek projeler olduğu görülecektir. Hatta alt yapıları önemli ölçüde sağlanmıştır, olgunluk aşamasına gelmişlerdir. Çevresel şartlar da buna müsaittir.

1- Arap birliğinin daha işlevsel hale getirilmesi:

İlk etapta seküler milliyetçi bir birliktelik tehlikesi ve ihtimali görülse bile bunun süreç içerisinde İslami bir boyuta evrilme ihtimalinin yüksek olması, böylesi bir girişimin mevcut durumdan daha hayırlı olduğunu görmek gerekir.

2- Azerbaycan ve Nahcivan’ı da içine alan bir Türk ve Kürt ittifakı:

Azerbaycan ve Nahçıvan’da da tıpkı Türkiye’deki gibi Türkler ve Kürtler bir arada yaşamaktadırlar. Esasında Irak Kürdistan bölgesinde de Türkmenler ve Kürtler aynı şekilde Suriye’nin kuzeyinde de Türkmenler ve Kürtler hatta İran’da da büyük ölçüde Azeriler ve Kürtler iç içe yaşamaktadırlar. Yani doğal bir coğrafya ve doğal bir sosyoloji de Türk- Kürt ittifakı zaten söz konusudur. Sorun bunların suni sınırlarla birbirinden ayrılmasıdır. Yapılacak olan cesur bir irade ve girişim ile yeni bir yüzyılda böylesi bir ittifaka kapıyı aralamak olacaktır.

Arap Birliği ittifakı ile Afrika’ya kadar uzanan İslam birliğinin bir kanadı da Türk ve Kürt ittifakı ile de Orta Asya’ya uzanacak bir İslam birliği ittifakının ana zemini hazırlanmış olur. Bu ittifaklar İslam alemine yönelik yukarıda sayılan ABD, Çin, Rusya kökenli taarruzlara karşı büyük ve caydırıcı bir bariyer oluşturacaktır. Bu hem coğrafi olarak hem de psikolojik olarak sonuç verecektir.

Azerbaycan ve Nahcivan’daki Azeri nüfus yoğunluğu ve Türkiye ile olan münasebetler Türkiye’deki bazı kesimlerin Suriye ve Irak’taki Kürtlerle olası bir ittifaktaki Kürtlerin nüfus yoğunluğunun doğuracağı varsayımsal tehlikeyi aslında nötralize etmekte ve bu konudaki tedirginlikleri de gidermektedir.

Son dönemde PKK’nın silah bırakarak kendisini fesh etmesi durumu ile Suriye’deki Kürtlerin de ortaya çıkan defacto durumu; Suriye’nin bu bölümünün de tıpkı Hatay gibi Türkiye’ye iltihakı ve Türkiye’nin de burayı ilhakı benzer şekilde Irak’taki Kürt ve Türkmenlerin de bir ilhak ve iltihak ilişkisiyle Türkiye’yle bütünleşmeleri emperyalistlerin İslam alemi üzerindeki olası pek çok hesaplarını boşa çıkaracaktır. Suriye’nin kalan kısmının ise Lübnan’la birleşmesi ve yukarıda bahsettiğimiz Filistin, Mısır ve Ürdün arasındaki birleşme ile israilin bölgedeki emellerini sıfırlayacaktır.

Olması gereken durum budur bu konuda örgütlerin de gerekirse PKK’nın son durumdaki tavrına benzer girişimler sergilemesi kendilerini devlet yapıları içinde ifade edecek ve işlev gösterecek kanallar açması mevcut örgüt halleriyle kalmalarından çok daha önemli faydalar doğurabilir. Belki Yeni Dünya Düzeni böyle bir durumu da gerekli kılabilir.

Yeni Dünya Düzeni derken bütün proje ve programların sadece Gayri İslami batıl ve batılılardan gelmesini beklemek doğru değildir. Müslümanların da karşı projeler ve karşı tezler oluşturmaları hayati bir önem arz etmektedir. Bu bağlamda en azından bu konuların değerlendirilmesi, düşünülmesi bile pratikte karşılık bulması kadar önemlidir, gereklidir.

Şahit bir rehberin dediği gibi: “Hayal aleminde değil, gerçekler dünyasındayız. Ortamları, merhaleleri, durumları, şartları, göz önünde tutarak mücadele vermeliyiz. Büyük bir cehd içine girmezsek davamız haklı olmasına rağmen egemen kılamayız. Sünnetullah çalışanı muvaffak eder. Kim çalışırsa akidesi ne olursa olsun başarılı olur. Burada çalışma, kazanma... açısından mü'min, kafir, Müslüman, Yahudi, Hristiyan eşit şartlardadır. "İnsana emeğinin karşılığından başkası yoktur" Vesselam…