Eskiden büyükler, çocuklara hoş olmayan bir şaka yaparlardı. Küçüğün kulağından hafifçe tutar, başını önce sağa, sonra sola, sonra da arkaya çevirerek, "Etrafına iyice bak! Kimseyi görmedin mi? Hadi o zaman, çal!" derlerdi. Bu basit gibi görünen sözde şaka, çocuk zihninde derin izler bırakırdı. Hem hırsızlık gibi kötü bir davranışı sıradanlaştırır hem de "Kimse görmüyorsa her şey serbesttir" gibi tehlikeli bir anlayışı beslerdi.
İnsan yalnız kaldığında kendisini kimsenin görmediğini sanabilir. Oysa Kur'an-ı Kerim bize, sağımızda ve solumuzda bulunan meleklerin her yaptığımızı kaydettiğini bildiriyor:
“Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var. Onlar yaptığınız her şeyi biliyorlar” (İnfitâr 82/10-12).
Bu ilahi uyarı, yalnız olmadığımızı, her davranışımızın kayda geçtiğini gösteriyor. Ne var ki, nefis ve şeytan, kişiyi sürekli aldatmaya, vesveseye sürüklemeye devam ediyor. Bazen Allah’ın affediciliğiyle kandırıp günaha çekiyor, bazen de heva ve hevesi kabartılarak kişiyi gaflete düşürüyor.
Gaflet hâlinde işlenen günahlar zamanla alışkanlık hâline gelir; artık kişi, yaptığı yanlışı meşru bir iş gibi görmeye başlar. Bu da ahlaki çöküşün başlangıcıdır. İşte bu yüzden insan, her zaman Allah’ı hatırında tutmalı, meleklerin kendisini izlediğinin bilincinde olmalı, nefsine ve şeytana karşı teyakkuz hâlinde yaşamalıdır.
Kur’an-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyrulur:
“Rabbinin huzurunda (hesap vermekten) korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun barınağı da şüphe yok ki cennetin ta kendisidir.” (Nâziât 79/40-41)
Günümüzde ise yalnızlık çok daha sinsi bir hâl aldı. Artık herkesin elinde bir telefon var. Etrafta kimse yokken, kimse görmüyorken, insanlar kendilerini dijital dünyanın sınırsız ve denetimsiz alanlarında kaybediyor. Uygunsuz siteler, zararlı uygulamalar, yanlış arkadaşlıklar, sahte kimliklerle dolu sohbet odaları… Hepsi modern çağın görünmez şeytanları gibi bizleri bekliyor.
Sosyal medyadaki serbest dolaşım, sokaklara da sirayet etti. Çarşıda, pazarda, toplu alanlarda gördüğümüz ahlaki çözülmenin en büyük sebeplerinden biri de işte bu dijital ortamların oluşturduğu serbestliktir. Üstelik bu durum insanları sadece yanlışlara değil, aynı zamanda yalnızlığa da sürüklüyor. Sanal dünya büyüdükçe gerçek ilişkiler küçülüyor. Aile ortamı, dini sohbetler, camiler, dost meclisleri bir bir terk ediliyor. Yerini, ekran başında geçirilen yalnız saatler alıyor.
Bu gidişatı durdurmanın yolu, küçük yaşlardan itibaren imanın esaslarını sağlam bir şekilde öğretmekten geçiyor. Allah’a, meleklere, ahirete, cennet ve cehenneme iman; yalnız olmadığımız, her sözümüzün ve davranışımızın kayıt altına alındığı bilinci çocuklara erken yaşta kazandırılmalı. Kıyamet gününde gizli hiçbir şeyin kalmayacağı ve her şeyin ortaya döküleceği inancı, hayatın merkezine yerleştirilmeli, câmi ve Kur’an kurslarına gitme teşvik edilmelidir.
Bir âlime, “O gün bütün sırlar ortaya dökülecek; artık insanın ne bir gücü vardır ne de yardımcısı.” (Tarık, 9-10) âyetleri okunduğunda hüngür hüngür ağladığı rivayet edilir. Çünkü o, kalplerin gizlediklerini de, gözlerin hain bakışlarını da bilen bir Rabbin huzurunda olunacağını idrak etmişti.
Dua edelim ki Mevla, bizleri açıkta ve gizlide, yalnızlıkta ve kalabalıkta, her durumda Kendisinden korkan ve kulluk bilincini yitirmeyen kullarından eylesin. Âmin.