Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de, “Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır” (Haşr, 59/19) buyurmaktadır.

İnsanın kendini tanıması, Rabbini tanımasının kapısını aralar. Zira kişi, acziyetini, ihtiyaçlarını, yaratılış gayesini idrak ettikçe, kendisini var edenin kudretini ve merhametini tanımaya başlar. Bu bağlamda Hz. Ali’ye (r.a.) nispet edilen şu veciz söz ne kadar anlamlıdır: "Men arafe nefsehu fe-kad arafe Rabbehu" yani “kim kendini bilirse, Rabbini bilir.”

Yüce Allah (c.c.), Haşr Suresi’nde iman edenleri, Allah’ı unutan ve bu yüzden kendilerini unutan kimseler gibi olmamaları konusunda uyarır. Zira Allah’ı unutan kişi, öncelikle insan olduğunu ve sonra kulluğunu unutur; insanlık ve kulluğunu unutan kişi ise fıtratından uzaklaşır, heva ve heveslerinin peşinde savrulur. Kalbi dünya sevgisi ile dolar. Kalbi dünya sevgisiyle dolan kişi ise, yaratılış gayesinden sapar; nefsini veya dünyalığını ilahlaştırır ve hakikatten uzaklaşarak nankörleşir.

Oysa mümin kişi, onurlu ve vakarlı bir duruş sergiler. Kendisini sıradan bir varlık değil, mükerrem bir varlık olarak yaratılan, akıl ve irade sahibi, Allah tarafından muhatap alınan, Allah’ın halifesi olarak görür. Bu bilinç, ona sorumluluk yükler. Bu sorumluluk bilinci içinde, Rabbini unutmamak için sürekli bir kulluk bilinci içinde yaşar. Namaz ve diğer ibadetlerine riayet eder. Kalbini Allah’ın zikrinin dışındaki şeylerle meşgul etmez. Zamanla kalbindeki zikir diğer azalarına da yansır ve bütünüyle Allah’ı anan, kulluk ve ibadet eden izzetli bir şahsiyet haline gelir.

İzzet sahibi bu şahsiyet ile beynin, bedenin merkez ve yöneticisi olduğu idrakine vardığı gibi, kalbinde, ruhun merkez ve yöneticisi olduğu idrakine varır ve bu idrak ile hareket eder. Rabbini unutturacak her şeyi kalbinden uzak tutar. Çünkü o, Peygamber Efendimizin (s.a.v), “Dikkat edin! Vücutta bir et parçası vardır. O düzgün olursa bütün vücut düzgün olur. O bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O kalptir.” (Buhârî, Îmân, 39) buyruğunu çok iyi fehmeder ve kalbini Allah ve Resûlü’nün sevgisi ile doldurur. Kalbi Allah sevgisi ile dolu olan bir şahıs ise, kendisini tanıyan ve bu oranda Rabbinin huzurunda yaşayan biridir.

Mümin bilir ki, Allah kendisine sayısız nimetler bahşetmiştir. Bu nimetlerin kaynağını bilerek şükreder; karşılaştığı musibetlerde sabırla direnç gösterir. Her halini Allah’a teslim eder. O’na güvenir ve O’na dayanır. Her halini O’na arz eder ve her derdini O’na açar.

Kendini bilen mümin, hayatını boş ve anlamsız işlerle heba etmez. Malayani işlerden kaçınır, vakarını korur. Giyinişinden konuşmasına, sosyal ilişkilerinden ibadetlerine kadar her adımında Allah’ın razı olduğu bir kul olmayı hedefler. Bu yönüyle mümin, yeryüzünde adeta ahlakın ve kulluğun canlı bir temsilcisi olur.

Sonuç olarak, kendini bilmek sadece bir farkındalık değil, aynı zamanda kulluğun en temel adımıdır. Kendi hakikatine eren kişi, Rabbiyle buluşur. Unutmayalım: Rabbini bilen kaybolmaz, kendini unutan ise yokluğun karanlığında sürünüp gider.

Mevla’m kendisini bilen, kendisini bildiği için Rabbini de bilen; Rabbini unutmayıp her daim O’nun murakabesi altında yaşayan kullarından eylesin inşallah. Âmin.