Koşar adımlarla yürüdü genç adam!

Farklı sokaklardan da gelen gençlerle, kayda değer bir yoğunluk oluşturmuşlardı..

Yoldaşlarla yol boyunca, sloganlar atarak yürüdüler. Yumruklar sıkılı, bakışlar kararlıydı..

Yeniden haykırdılar:

Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya hiçbirimiz..”

İstikamet; yerli bir kahve markasının en yakın şubesiydi...

İlerlediler, ilerlediler..

“Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz!”

Emrine itaat eder gibi, teslimiyetle...

Ve artık, hedef mekânın önüne gelmişlerdi..

Karşı birlik, içeride kahvelerini yudumluyordu.

Sloganların dozu arttıkça arttı..

Sahi nasıl bir şeydi acaba, sloganlar eşliğinde umarsızca kahve yudumlamak?

Ama yok, yabancı bir duygu değildi ki onlar için..

Çok değil, birkaç ay önce, yabancı bir kahve markasının şubesinde kahvelerini yudumlarken, kendileri de sloganlar eşliğinde böyle yudumluyorlardı kahvelerini..

Neydi karşı birliğin sloganları?

“Direnişe selam, boykota devam”

Boykot, evet boykot! Boykot onların da hakkı değil miydi!? Şimdi sıra kendilerinindi...

Bu sırada içerideki kalabalığa, yenileri ekleniyordu. Milli bir seferberlik ruhu ile, cenge gider gibi..

İçeride kahvelerini yudumlayanların tüyleri diken, dikendi..

Daha önce böyle bir kahve seremonisi yaşamamışlardı.

Her yudum, milli mücadelede atılan dev bir adım gibiydi..

Gayri ihtiyari daha büyük yudumlarla içiyorlardı kahvelerini.. Daha büyük adımlar atmışcasına, gururla..

Bilhassa gençler..

Karşılıklı iki tarafta da gençlerin heyecanı görülmeye değerdi..

Heyecan, aksiyon, adrenalin ne ararsanız hepsi vardı..

“Gönül ne kahve ister ne kahvehane. Gönül cebelleşmek ister kahve bahane.” sözü adeta bu durum için söylenmiş gibiydi..

Gencin biri, yumruğunu gösterdi içeridekilere bir boğaz dolusu slogan eşliğinde..

İçeriden bir genç, bir yudum kahve içti ve kaldırdı kahvesini dışarıdakilere nispet edercesine...

Eller havadaydı.. Eller eylemde..

Her yerde kesif bir kahve kokusu vardı, her yerde hayat kokusu..

O sırada bir işletmenin dev ekranlı televizyonundan günün haberlerine dair görüntüler geçiyordu.

Gazze geldi ekranlara..

Bir çocuk şehadet parmağını kaldırdı havaya, gözyaşlarıyla haykırdı dünyaya son bir umutla!

Bir baba, boynu yana düşmüş cansız bebeğinin bedenini eline aldı ve kaldırdı!

Bin yürek dolusu feryadını boşalttı semaya..

Bir anne, ailesinin kanına bulanmış ellerini çaresizlik içinde kaldırdı duaya, göz pınarları kurumuş, sesi kısılmış olsa da..

Eller havadaydı, eller kıyamda..

Değişen hiçbir şey yoktu onlar için..

Her yerde kesif bir kan, iğrenç bir barut kokusu, her yerde ölümün kokusu vardı..

Hikâye bu kadar!

Yorumsuz...