Uç Beyleri; Osmanlıda sınır güvenliğini sağlayan; düşmanın ileri hatlarına giren yapılardı. Bugün ise sömürü, işgal ve katliamlarıyla Vahyin Anakarasına giren sömürgecilerin bağrında meydanlara inen oraların yerlileridir.
Her biri birer insanlık abidesi; masumiyet, onur ve izzet anıtı gibi…
Kolombiya, Cambridge, Sorbon.. üniversitelerinde; AB ülkelerinin meydan ve meclislerinde; ayağımızın basmadığı, gözümüzün görmediği, bilgimizin yetmediği diyarlarda.. bu adalet, medeniyet, insanlık ve masumiyet savaşçılarını görüyoruz.
Batının meydanlarındaki bu kalabalıklar; “iki milyarlık ümmet sayesinde; bunların irade ve zenginliklerinde semiren hükümet ve liderlerimizin kör, sağır, dilsiz hükümet ve liderleriyle oluşmadı! Aksa Tufanı, Gazze Masumiyet Destanı’nın gereğince okunması sayesinde oldu!
Kopan Aksa Tufanı’nı ne kadar duyduk, Gazze Masumiyet Destanını ne kadar okuduk?..
Orasını bilemem ama manzara ortada!..
O masumların gözyaşı ve kan çanağını duyan kim oldu?
Lafa bakılırsa “Ben duydum, gördüm. Kırmızı çizgimiz!.. Ey Netanyahû!..” diyen çok devlet, hükümet ve vazgeçilmez lider var ama Netanyahu’nun bu uyarıları; “işgal ve katliama devam..” diye algıladığı ortada!
Sahadaki uygulamalara bakılırsa haksız da sayılmaz hani!..
“Yemen’in Ensarullah’ı, Lübnan ve Irak Hizbullah Hareketleri; devlet olarak da İran’ın balistik füzelerini duyduk, gördük ama bunların da yaptığı; “danışıklı dövüş veya şakaymış(!:))” Bizimkiler öyle diyo(!)
Hakkını teslim edelim; ümmetin hayır kurumlarının infak ve bağışları ve sessiz çoğunluğun seccadesindeki gözyaşları da Direniş Cephesine ve direnişe hayat vermektedir.
Bütün bunların yanında yukarıda belirttiğimiz O Uç Beyliklerimizin Garb’ın Meydanlarındaki haykırışları, dua ve gözyaşları; en etkili silahtan daha fazla etki yapmıştır. O inanç ve ihlası, o direnci daim, kaim, muktedir, iktidar eyle İlahî!..
Kendi devletlerini ayıplıyorlar! Hükümet ve liderlerini kınıyor hatta linç ediyorlar!.. İktidarlarının yüzüne haykırıyorlar.
Batı meydanlarında gördüğümüz, kuru kalabalığın sesi değil! yakın gelecekteki bir inkılabın sesidir. Yılmıyor, yıkılmıyorlar! üniversitelerdeki akademisyenlerin itirazı, bizdeki meydanların sesini çoktan geçmiş! Prof’lar; “Susmayacağız!..” diye protesto eden öğrencilerine destek veriyor, öğrencilerinin meydanlarına iniyorlar.
Batıdaki bu uç beylerimiz bir mesaj veriyor!
Gazze’nin şahsında mazlumların derdi bizim derdimizdir; davaları bizim davamızdır; direnişleri bizim direnişimizdir; inançları bizim inancımızdır!..
Buradan, bize yani yüce İslam dininin değerlerinden geçinen İslam Coğrafyasının Anakarasındaki Müslümanlara büyük görevler düşüyor!
Müslüman halklar da artık harekete geçmeli! Geçebilmeli!.. Sorular sormalı, muhataplarından cevapları da almalı! İşi öteleyip bizi oyalayabilirler! Ama, fakat, lakinlerden bahaneler bulabilirler! Bir türlü istediğimiz zemine ve zamana da gelmeyebilirler ancak koca bir ümmet bu lahana turşusunu yememeli, verilen ayara gelmemeli!..
Peki ne yapmalı? Ne yapıp yapıp sorunu yeniden muhatabının gözüne sokmalı! Onların kendilerine dahi yetmeyen akıl ve onurlarını tespit, teşhis ve nihayet teşhir etmeli!..
Teşhis ettiklerini önce seccadesindeki gözyaşlarıyla Seriulhisab’a iletmeli!.. Sultan-ı Kanat’ın verdiği talimat ve görevi yüklenerek toplumuna dönmeli!.
Batıdan yükselen bu bakir ve riyasız sese karşılık vermemiz lazım! Onların o temiz yüreklerini; din ve değerlerimiz adına Beyazlarımızın, Bembeyazlarımızın otladığı miri mera ve çayırlarımıza çekersek; onlara değil, kendimize yazık ederiz!
“Ey mü’minler! Eğer dininizi terk ederseniz Allah, yerinize başka kavim çağırır onları sever onlar da Allah’ı severler. Mü’minlere karşı müşfik ve kâfirlere karşı cabbardırlar. Fîsebîlillah mücâhede ederler. Ta’n edenlerin kınamalarından korkmazlar. …Allah vâsi’ ve ’alîmdir.” (Maide-54)
Ders ve derdimiz olsun. Veselam.