İslam düşmanlarının çizdiği çerçeveyle kendimizi sınırlamamız, belirli bir rotayı takip etmeye mecbur bırakmasını kabul edilemez bir hal olarak görüyorum. Nitekim, Resul-i Ekrem(s. a. v) art arda gerçekleştirdiği teşebbüslerle çoğu kez hasmını şaşkına çevirdiği, karşı tarafın kendini bir anda bir aksülamelin içinde bulduğunu siyer kitaplarından okumuşsunuzdur. Günümüz küresel emperyalist güçlerin kayması ve İslam dünyası üzerindeki etkileri, serüvenimizin ardından, bazı genel hatlar ve geleceğe dair birtakım özet bulgular şunlardır: Büyük kara güçleri ve büyük deniz güçleri arasındaki tarihi çatışma bugünlerde yeni bir dönüm noktasına girmiş bulunmaktadır. Bu çatışma yükselmekte olan güçler ve egemen güçler arasındaki ilişkilerin dengesini kontrol etme çatışmasıdır. İslam dünyası olarak seçeneğimiz, zayıflık ve içine çekilme seçeneği değil, tam aksine tarihi geçmişimizden ilham alarak güç ve varlığımızı ortaya koyma, kendimizi ispatlama seçeneği olmalıdır.

Günümüz İslam dünyasının sahip olduğu tarihi, coğrafi ve toplumsal potansiyelin çoğu heba edilmiş ve İslam Medeniyetini yeniden inşa etmek uğruna ciddi bir girişimde bulunulmamıştır. Bu potansiyelin heba edilmesinin nedenleri şöyle sıralanabilir:

· Geçmişten miras kalan bazı müzmin, süreğen zayıflıkların hala var olduğu ve bölge halklarının bu fenomene gereken ahlaki cesaret ve siyasi bilgelik ile karşı koyamamış olmasıdır. Takriben iki yüzyıl önce başlayan reform girişimlerine rağmen, geçmişten gelen bazı hastalıklar bölgede hala geçerliliğini korumaktadır. Geçmişten geleceğe geçişi garanti eden bir reform, yönetim değişimi olmadan bölge krizden çıkamayacaktır. Mısır ve Ürdün dikta rejimlerinin varlığı, Siyonist terör devletinin varlığının teminatıdır. Haydut ve gasıp çetenin ilgasından önce şeref yoksunu zelil iki dikta rejimin ilga edilmesi gerekmektedir.

· Bölgenin modern zamanlarda, değerlerine ve kendine has tarihi ve toplumsal kültürüne uygun bir doğal gelişim fırsatı bulamamasıdır. Bilakis sömürgeci güçler bölgeye saldırarak bölgenin huzurunu bozmuş, kendi arzularına göre bölgenin haritalarını çizmiş, bölgenin içeriden parçalanmasına ve dışarıdan kontrol edilmesine yol açmışlardır. O kanlı fırtınanın yol açtığı fesat ve bozulmadan kaynaklı ifsadın izleri hala görülmektedir.

· Bölge halklarının 20.yüzyılın başlarında yayılan milliyetçilik denilen öldürücü virüsü Avrupa’dan ödünç almak suretiyle miras almaları, bunun neticesinde halkların birbirlerinden uzaklaşmaları ve ortak medeniyetleri olan İslam’ı unutmalarıdır. Müslümanları birbirine bağlayan din, kültür, tarih ve coğrafya gibi ortak değerlere rağmen milliyetçilik ve mezhepçilik hususlarında aşırıya gidilmiştir. Bütün olumsuzluklara rağmen, İslam medeniyet havzası yapısal bakımdan, bileşenlerinin arasını uçsuz bucaksız okyanusların ve uzunlukların ayırdığı Batılı medeniyet havzasından hala daha iyi sayılmaktadır.

İslam dünyasının içinde barındırdığı bu muazzam potansiyel, Müslüman halklarının geleceğini mahvedecek işlerde heba edilmiştir. Bu da ya bölge halkları arasındaki, açgözlü halkının uluslararası güçlerin mücadelesinde yakıta dönüştüğü, canları ve mallarıyla ağır bedeller ödediği gereksiz savaşlarda ya da halkın dertlerini umursamayan, İslam medeniyetini yeniden inşa etme ve yükseltmekte olan milletler arasında İslam milletinin de yerini alması hevesini taşımayan bu zalim ve yozlaşmış rejimlerin baskısı altında gerçekleşmiştir.