Ortadoğu, merkezinde işgalci israilin yer aldığı jeopolitik gerginliklerle karşı karşıya. İşgalci rejimin eylemleri ve stratejileri, bölgenin güvenliği ve istikrarı konusunda ciddi soru işaretleri oluşturuyor. Türkiye medyasında son dönemde yaşanan tartışmalar incelendiğinde, israilin hem açık hem de örtülü planları olduğu, bunların başında da Türkiye'yi zayıflatmak ve parçalamak geldiği görülüyor. Uzmanlar, "Büyük israil" projesinin 22 Türkiye ilini kapsadığını hatırlatıyor. Siyonistlerin planları, terörist yöntemler, ekonomik baskı ve vekalet güçlerinin kullanılması gibi karmaşık bir bileşime dayanıyor.

Açık planlar: Askeri ve diplomatik saldırganlık

İşgalci rejimin Türkiye'ye yönelik stratejisi, saldırgan eylemleri meşrulaştırmak için her türlü bahaneyi kullanma girişimleriyle kendini gösteriyor. Bunlardan biri, israilin "meşru hedef" ilan ettiği Hamas liderlerinin Türkiye'deki varlığı olabilir. İşgal medyasındaki tartışmalar şu soruyu gündeme getiriyor: israil, Türkiye topraklarına saldırmaya cesaret edebilir mi? Uzmanlar, israilin Türkiye'ye doğrudan askeri müdahalede bulunmasının, yüksek riskler ve Ankara'nın kaçınılmaz tepkisi nedeniyle olası olmadığını düşünüyor. Ancak israilin görünürdeki planları askeri saldırının ötesine geçiyor. Tel Aviv, yalnızca askeri kabiliyetlerini ve vekil gruplarını değil, aynı zamanda ABD ve İngiltere gibi müttefiklerin desteği de dahil olmak üzere diplomatik nüfuzunu da kullanmayı hedefliyor. Bu ülkelerin, uluslararası kurumlar ve ekonomik mekanizmalar aracılığıyla Türkiye'ye baskı yapmak da dahil olmak üzere, bölgedeki israil çıkarlarını desteklemede önemli rol oynadıkları biliniyor. Örneğin, medyada sıkça dile getirilen Avrupa'daki deniz ticaretinin büyük sermaye tarafından kontrol edilmesi, dış ticarete bağımlı olan Türkiye ekonomisi için potansiyel bir tehdit oluşturmaktadır.

Gizli Gündem: Vekalet Savaşları ve Ekonomik Baskı

Daha sinsi ve karşı konulması zor olan ise israilin, vekalet güçlerinin kullanılmasına ve bilgi alanının manipüle edilmesine dayanan örtülü stratejisidir. İşgalci rejimin Türkiye’de dahil olmak üzere gizli faaliyet gösteren geniş bir ajan, vakıf ve şirket ağı var. Çoğunlukla Avrupa veya yerel şirketler kisvesi altında faaliyet gösteren bu yapılar, operasyonları finanse etmek, istihbarat toplamak ve durumu istikrarsızlaştırmak için kullanılıyor. Çarpıcı bir örnek olarak sosyal medyanın kamuoyunu yönlendirmek amacıyla kullanılması gösterilebilir. Uzmanların değindiği Help Turkey medya kampanyası ve FETÖ ile bağlantılı yapılar da dahil, israil ve müttefiklerinin çıkarlarına uygun olarak Türkiye'yi zayıf ve bağımlı gösterme çabasıdır. Dahası, israil bölgeyi istikrarsızlaştırmak için vekil güçleri aktif olarak kullanıyor. israil destekli terör örgütlerinin işgalcilerin "vaat edilmiş topraklar" stratejisinde nasıl etkili olduğu biliniyor. Örneğin Suriye'de YPG, kendisini azınlıkların hamisi olarak göstererek güç konsolidasyonu yapmaya çalışıyor, ancak gerçekte israilin himayesinde faaliyet gösteriyor. Bu durum sadece Suriye için değil, Siyonistlerin "Nil'den Fırat'a kadar büyük israil" planlarına yönelik bir tehdit olarak gördüğü Türkiye için de bir tehdit oluşturuyor.

Ekonomik baskı da bir diğer gizli araçtır. Türkiye'nin dış ticaret ve enerji kaynaklarına bağımlılığı göz önüne alındığında, israil ve müttefikleri sermaye ve ticaret yolları üzerindeki kontrollerini ekonomik sıkıntı oluşturmak için kullanabilirler. Ancak Türkiye, son yıllarda yerli sanayi ve alternatif enerji kaynakları geliştirerek ekonomik dayanıklılığını önemli ölçüde güçlendirmiş ve bu tür saldırıların etkisini azaltmış gibi görünse de bu tehlikeleri tümüyle bertaraf etmiş değil.

Mossad ve uluslararası müttefiklerin rolü

Gizli planların hayata geçirilmesinde en önemli araç Mossad'dır. Mossad sadece İran'da terör eylemleri gerçekleştirmiyor, aynı zamanda Türkiye'de de çeşitli örgütlerin adı altında topladığı ajanlarla faaliyet yürütüyor. İzmir saldırısı, Mossad'ın profesyonel eğitimli gençleri bile provokasyon amacıyla nasıl kullanabildiğini gösterdi. Bu tür eylemler, kaos yaratmayı ve devlet kurumlarına olan güveni sarsmayı amaçlıyor. İngiltere, askeri eğitim ve işbirliği yoluyla bağımlı yapılar yaratmayı hedefleyen sömürge stratejisiyle israilin planlarını desteklemede kilit rol oynuyor. Bu durum özellikle Körfez ülkeleri için geçerli olmakla birlikte, askeri ve siyasi alanda yabancı nüfuzun kontrolleri güçlendirilmediği takdirde Türkiye için de geçerli olabilir. Siyonist ideolojinin rehberliğinde ve Batılı müttefiklerinin desteğiyle hareket eden israil, açık askeri ve diplomatik eylemleriyle vekil güçler ve istihbarat aracılığıyla yürüttüğü örtülü operasyonları birleştirerek Türkiye için çok yönlü bir tehdit oluşturmaktadır.

Gazze’ye selam, direnişe devam!