Orta Doğu’da yaşanan son gelişmeler, sadece iki ülkenin çatışması değil, küresel düzenin zaaflarını, emperyalizmin ciddi dayanışmasını ve İslam dünyasının sessizliğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Batı, işgalci israile şartsız destek verdi. Bölgedeki bütün saldırılarına, katliamlarına ve kanunsuz işlerine ortak oldu. Artık uluslararası hukuk çöp oldu. İşgalci israil, istediği ülkeyi istediği gibi vuracak bir hale geldi. Zayıf ülkelerine karşı tam bir canavara dönüştü. Kimse artık hiçbir barıştan emin değil. Herkes savaşa hazırlık yapıyor.
Bu savaşta israilin üstün teknolojiyle donatılmış hava saldırılarına karşılık İran, ilk kez askeri anlamda nispi bir denge kurmayı başardı. Ancak bu denge, tek başına bir zafer olarak okunmamalı. Zira İran’ın karşısında sadece israil yoktu; onun arkasında ABD, İngiltere’den Fransa’ya, Almanya’dan Kanada’ya kadar uzanan bir Batı bloğu vardı. Ve ne yazık ki İslam ülkeleri bu bloğun karşısına tek bir cümleyle bile çıkmadı/çıkamadı. Bu savaş İslam ülkelerinin bilinen durumunu da tüm çıplaklığı ile ortaya koydu. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” siyaseti ile hareket etmeye devam ettiler. Hâlbuki bu yılan sırayla dokunuyordu, ısırmaya devam ediyordu.
İran, saldırılara rağmen ciddi bir caydırıcılık gösterdi. Fakat bu süreçte içerideki zafiyetler de gün yüzüne çıktı. Orduya sızmış yapılar, Tahran’da kurulan drone üretim merkezleri ve neredeyse yok denecek kadar zayıf bir hava savunma ağı ve PKK’nın emperyalizmin emrindeki İran kolu… İran için bu saldırılar kadar, kendi içinde de siyonizmin ciddi mevzileri ortaya çıktı. Yıllardır süren suikastlar zincirine rağmen israilin içeriden bu kadar etkili hale gelmesi, İran’ın içinde bulunduğu büyük zaafı gösteriyordu.
En önemli başlıklardan biri de İran’ın Sünni dünya ile yaşadığı güven bunalımı. Bu mesele, sadece İran’ın değil, bütün İslam dünyasının çözmesi gereken bir imtihandır. İran Türkiye, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerle ilişkilerini yeniden yapılandırmalıdır. İran da gördü ki, bu süreçte ne Çin ne de Rusya hiçbir varlık gösteremedi. Hatta belki de israilin safında yer alır gibi oldular. Dolayısıyla bir İslam blokunun oluşturulmasının zarureti bu savaşta kendisini iyice gösterdi. Yoksa bütün ülkeler büyük bir tehlike altında. En başta da İran var. Zira İslam ülkeleri aralarındaki tarihî hesapları ve mezhep farklılıklarını aşmadığı sürece, hayati meselelerde ortak duruş sergilemeleri imkânsız hale geliyor. Eğer birlik sağlanmaz ise israilin bombaları sırayla bütün başları ve başkentleri vuracak!
Şunu da gördük ki; Filistin’e kara yoluyla bir harekât ve ulaşım sağlanmadan bu çatışma sona ermeyecek gibi. İran’ın Ürdün, Suriye, Lübnan ve Mısır gibi aktörlerle diplomatik ve stratejik koordinasyon kurması gerekecek. israil çok yönlü bir savaşı kazanamaz. Bir ülkenin saldırılarına karşı en güçlü olduğu hava savunmasında bile yetersiz kaldı. Kaldı ki çok cepheli bir savaşa cesaret bile edemez!
Ve son olarak, bu yaşananlardan İran kadar diğer İslam ülkeleri de ders çıkarmalı. Zira Gazze’ye yönelik saldırılar karşısında gösterilen sessizlik, sadece bir utanç değil, aynı zamanda stratejik bir zayıflığın da ifadesidir. Eğer bu sessizlik devam ederse, yarın başka başkentler de aynı ateşle sınanabilir.
Bu süreç, sadece bir kriz değil, bir arınma, bir silkiniş ve belki de bir uyanış fırsatıdır. İran için, İslam dünyası için, insanlık için...