İnsana verilen nimetler arasında gözün ayrı bir yeri vardır. Bu eşsiz organ, insanoğluna bir emanettir. Bakışınla hakikat kapılarını görürsün. Göz, sadece ışığı algılayan bir organ değil; anlamı, düzeni ve varlığın ardındaki derinliği fark ettiren bir rehberdir.
İnsanoğlu böylesine mükemmel bir yapıyı nasıl elde etmiş olabilir? Elbette hiçbir insan aklı, hiçbir teknoloji böyle bir sistemi kendiliğinden var edemez. Göz, yaratılışın kusursuzluğunu gösteren açık bir delildir. Her kırpışta, her bakışta kâinatın muazzam düzenine tanıklık ederiz.
Din açısından bakıldığında göz, Allah’ın insana verdiği en büyük emanetlerden biridir. Kur’ân-ı Kerîm’de ilk emir “Oku”dur. Bu okuma, yalnızca yazılı metni değil; kâinat kitabını, hayatın içindeki işaretleri ve varlığın dilini okumayı da kapsar. İnsana verilen göz nimeti, işte bu büyük okumanın kapısını aralar. Kâinat, gözle okunan bir kitaptır; göz bu kitabın mürekkebi değil, anahtarıdır.
Görmek, anlamanın ilk adımıdır. İnsan, baktığıyla düşünür; düşündüğüyle var olur. Bu nedenle göz, sadece dış dünyayı değil, insanın iç âlemini de şekillendirir. Doğru bakmak, doğru düşünmenin temelidir; yanlış bakmak ise zihnin yollarını karartan bir perde gibidir.
Allah’ın insana öğüdü, verilen bu nimeti boş ve faydasız şeylerle heba etmemektir. Göz, kalbe açılan bir kapıdır; gördüğü her şey ruhu besler veya yorar. Bu yüzden insan, neye baktığını bilerek bakmalıdır. Çünkü her bakış, insanın iç dünyasında bir iz bırakır.
Sonuç olarak göz, sadece bir organ değil; hakikate uzanan bir köprü, insanın hem dinî, hem dünyevî, hem de uhrevî yolculuğunda vazgeçilmez bir rehberdir. Bu değerli nimetin farkında olmak, hem dünyayı daha bilinçli okumayı hem de hayatın anlamını derinlemesine kavramayı sağlar. Allah, hakikati gören ve hakikat istikametini gösteren gözler nasip etsin.
Allah’a emanet olunuz.