Dün sosyal medyada paylaşılan bir videoyu hikayeleştirmek istiyorum. Bu video içinde bulunduğumuz acıklı ve acınası iyice ifade eden bir kara mizahtır.
Yer, Müslüman Arap ülkelerinden bir cami...
Günlerden Cuma…
Vaiz, kürsüde yeri göğü inletircesine vaaz veriyor.
Konu mevlid-i Nebi etkinliklerinin İslam’da yeri olmadığına dair…
Kara mizah, vaizin ağzından ifade edilen “Her bidat, bir dalalettir. Ve her sapıklığın yeri de cehennemdir.” hadisiyle başlar. O esnada cemaatten biri dayanamayıp cevap verir. Diyalog bu şekilde akıp gider:
“Yani mevlid kandilini sevinçle karşıladık diye cehenneme mi gideceğiz? Öyle mi Şeyh Efendi?”
“Evet! Çünkü Peygamber kendi doğumunu kutlamadı. Bundan dolayı mevlid kandili bidattir.”
Cemaatten başka biri araya girer:
“Ey Şeyh, Peygamber telefon da kullanmadı. E demek ki telefon bidat mı?”
Bir önce konuşan:
“Peygamber araba da kullanmadı. Yani araba da bidat. Senin mantığına göre her şey bidat…”
“Eğer mevlid kutlamak caiz olsaydı sahabe neden o zaman kutlamadı?”
“Yahu Şeyh, sahabeler zaten mümin insanlardı. Peygamber vefat etti; ama onların hal kalplerinde ve dillerindeydi. Sahabenin peygamberi hatırlatacak birine ya da kutlamaya ihtiyacı yoktu. Ama bugün durum değişti. İnsanlar telefonlara ve dizilere dalmış gitmiş. Biz ise uğraşıp dünya çapında mevlid kutlamaları düzenliyoruz, dikkatleri bu olaya çekiyoruz. İnsanlara Peygamberi, onun sünnetini ve hayatını hatırlatıyoruz.”
“Peygamber, bizden sokaklara bir şeyler asarak mevlid kutlamamızı istemez. Kendisine uymamızı ve yolundan yürümemizi ister…”
Bu arada Gazze ekrana yansır. Gazze’nin üzerinde kara bulutlar dolaşır. Cemaatten ilk konuşan kişi evinde televizyon izlemektedir. Ekrana Gazzelilerin feryadı yansır. Ümmeti Allah’a şikayet eder bir vaziyetteler. Ekranda ilk beliren orta yaşlarda Gazzeli bir adam:
“Ey Muhammed, Müslümanlara şefaat etme!” diye feryat eder.
İkinci olarak bir genç:
“Onlara şefaat etme ey Allah’ın Resulü!” diye haykırır.
Üçüncü olarak Gazzeli bir anne:
“Ey Allah’ın Resulü, onlara şefaat etme; çünkü onlar bizi öldürdüler.” diye ilenir.
Dördüncü olarak başka bir Gazzeli adam:
“Bize şefaat etme ey Allah’ın Resulü!” diye ağlar.
Evinde ekranın karşısında olan adamın yüzünde belirgin bir hüzün oluşur…
Ve bir hafta sonra yine Cuma vakti. Yine vaaz kürsüsü… Vaiz, kadınların iddet hallerini çoook gerekli ve önemli bir konuymuş gibi kükreyerek anlatır:
“Boşanmış bir kadının iddet süresi üç hayızdır. Eğer üç kere adet görürse artık evlenmesi caizdir. (Cemaat huzursuz ve başını sallar.) Eğer kadın hamileyken boşanırsa iddeti doğumdan sonra biter.”
İlk adam, dayanamaz:
“Yahu Şeyh bırak çoluğu çocuğu; âdet ya da doğum zamanı mı şimdi? Gazze hakkında konuşalım, insanlar açlık ve susuzluktan ölüyor.” diye cevap verir.
“E ne istiyorsunuz, ne yapalım yani Gazze için?” der vaiz.
“Müminleri cihada teşvik et, mazlumlara yardıma teşvik et! Peygamber bizden kendisine uymamızı ve yolundan yürümemezi istiyordu hani (diyordun ya geçen hafta!)”
“Evet, dedim.”
“E, o Peygamber Yahudiler tarafından tacize uğrayıp ‘Müslümanlar nerede?’ diyen kadın için Beni Kaynuka’yı sürgün etmedi mi? Her gün açlık ve susuzluktan feryat eden binlerce kadın için ne diyorsun sen onu söyle?”
“Onlar, kendi elleriyle kendilerine tehlikeye attılar. Allah’u Tela diyor ki; ‘Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın…’ (Bakara: 195)”
Cemaatten diğer kişi cevap verir:
“Yani Şeyh sen o ayeti yanlış anlamışsın. Allah’u Teala diyor ki; ‘Allah yolunda harcama yapın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın…”
Başka biri ayeti tefsir eder:
“Yani Allah yolunda mallarını harcamayan cimriler var ya kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atanlar da onlar işte…”
Vaiz, öfkeli bir şekilde:
“Ben anladım sizin ne mal olduğunuzu sizi gidi Râfızi ve Mecusiler! Cehenneme gireceksiniz cehenneme…” diye cemaati tezyif ve tekfir eder.
Ve cemaat dayanamayıp onu vaaz kürsüsünden aşağı atar. Beyaz kefiyesini çıkarınca hayretle başında kippayı ve yana doğru örülü uzun saçlarını görürler ve:
“Yahudi lan bu Yahudiii” diye bağırırlar.
…
Acaba hali pür melalimiz için bunun üzerine söz söylemeye gerek var mı?