Bir önceki yazıda değindim, Peygamber Efendimiz, ahir zamana dair haber verdiği Hadis-i Şerif’te şöyle buyuruyor;

"Müslümanlarla Yahudiler harp etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da taş veya ağaç; 'Ey Müslüman, Ey Allah'ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, hemen gel de öldür onu!' diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” (Müslim, Fiten, 82)"

Bu Hadis-i Şerif’i biraz inceleyince hayretler içerisinde kaldığım bilgilere ulaştım..

Muhaddisler geçmişte, Yahudileri saklayacağı belirtilen ağacı, özelliği ve fiziki koşulları çerçevesinde değerlendirmişlerse de günümüz teknolojisi ve ilmi çalışmaları “Ğarkad”ın çok farklı anlamlar içerdiğini haber veriyor.

Garḳad”; etimolojik ve morfolojik tahlili ile lafzî ve metaforik anlamları üzerinde mukayese ve değerlendirmeler sonucu ortaya çıkan neticeye göre Yahudilerin arkasında saklandığı “Ġarḳad”ın alegorik ve metaforik olarak, SİNEMA/GÖRSEL MEDYA ile SOYAĞACI/NÜFUS KÜTÜĞÜ gibi hususları simgelediği anlaşılıyor.

Çok ilginç, değil mi?..

Dünya sineması ve basın medya sektörünün yüzyıldır siyonistlerin tekelinde olduğunu on yıllardır konuşuyoruz. Ama açıkçası bu alanı neden kimselere kaptırmadıkları ve özellikle de Müslümanları bu alandan uzak tuttukları şimdi çok daha iyi anlaşılıyor değil mi?

Mesela kelime anlamı “sihirli değnek” olan Hollywood(ABD) ve Hollywood’dan türetilmiş olan Hind sinemasının “Bollywood”u ile İngiltere sinemasının “Pinewood/yeşilçam” ve Türk sinemasının “Yeşilçam”ının ağaç simgeleriyle isimlendirilmesi ağaç-sihirli değnek ilişkisini ortaya koyarken, film içeriklerinin siyonizmin ifsat emellerine hizmet ettiği rahatlıkla anlaşılabilir.

Hem sinema yollu kirli düşüncelerini, ahlaksızlık ve türlü ifsat yollarıyla toplumları ifsat edebilecek argümanlara sahip olurken, bunu yaparken de gerçekten de günümüz versiyonuyla Garkad ağacı olarak gördükleri sinemaların beyaz perdelerini, TV’leri, basın/medya kuruluşlarını kendilerine maske yapıp rahatlıkla gizlenme fırsatı buldular.

Dünya genelinde etkin olan ajans, gazete, TV gibi basın medya kuruluşlarını tekelinde tutan siyonistler, kendi lehine olan haberleri abartarak yayınlarken, aleyhlerinde olan gelişmeleri ise ya hiç yayınlamadılar ya da çarpıtarak yayınlayarak tüm dünya halklarını kandırdılar.

Yüzyıldan fazla bir zamandır Filistin’de yaptıkları işgal, tehcir ve katliamlara rağmen tekellerinde tuttukları Uluslararası basın medya kuruluşları üzerinden bunu örtbas ederken; halkını koruyan, vatanını savunan HAMAS Hareketi’ni ise “terörist” diye yaftalıyorlar.

Bu manipülasyonları sadece Filistin’le sınırlı değil. Başta Türkiye olmak üzere birçok İslam ülkesinde de fonladıkları ulusal basın medya kanalları üzerinden İslam’a düşmanlık yaptılar, İslami yapıları sürekli terörize gösteren yayınlar yapmaktan hâla bile geri durmuyorlar.

Sözde yerli gibi gözüken ancak siyonistlerin kirli zihniyetini zerk etmekten çekinmeyen bu ulusal basın/medyanın aşamayacağı durumlarda ise devreye tabi ki siyonistlerin uluslararası basın medya araçları giriyor.

Ekonomilerini, Müslüman coğrafyaların yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan ederek elinde tutan siyonist emperyalistler son yüzyıldır, Filistin, Irak ve Afganistan’ı işgalle, geri kalan neredeyse tüm İslam coğrafyasında yaptıkları operasyonel askeri katliamlarını, savaş suçlarını basın/medya ve sinemanın gücüyle kamufle ettiler.

Ancak Gazze’nin izzetli halkı ve Filistin halkının meşru temsilcisi HAMAS Hareketi, bu siyonist oyunu bozdu..

7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonuyla başlatılan süreç; işgalci israil rejiminin kağıttan bir kaplan olduğu, iki yıldır ABD’nin desteğiyle kadın ve çocukları en vahşi şekilde katlederek sadece Filistinlilerin değil tüm insanlığın düşmanı olduğu gerçeğini tüm dünya halklarının görmesini sağlayarak büyük bir uyanışa vesile oldu.

Bir diğer önemli hakikat ise; siyonistlerin tekelinde tuttuğu dünya medyasının aksine birçoğu kendilerine yakın kuruluşlar olmasına rağmen kontrol edemedikleri sosyal medya ağlarını her yönüyle kendi menfaatlerine olacak şekilde dizaynı için düğmeye bastıklarını görüyoruz.

Katil Netanyahu’nun geçtiğimiz günlerde sosyal medyanın yeni bir "savaş aracı" olduğunu belirterek Tiktok ve X’i almak istediklerini izhar etmesi bu sebeptendir. Bu gelişme, geri kalınması halinde nelerin kaybedileceğini ve kaç on yılların daha heder edileceği anlamına geliyor.

Günümüz dünyasının sinema ve televizyona ilgisinin azaldığı, anlık takip edilebilen ve her bir bireyin aktif aksiyon alabildiği sosyal medyanın ne kadar iyi kullanılsa bile tüm dünyaya hitap edebilecek bu sosyal medya araçlarına sahip olunmadan hakikatlerin engellenebileceği, yapılacak zulüm ve katliamların üstünün örtülebileceğini bilmemiz lazım..

Tüm bu gerçekler ışığında gelinen süreç; hangi mezhep, meşrep, dil ve ırka sahip olursa olsun Allah’ın kitabı Kur’an’a ve Hz. Peygamberin Sünnetine tabi Müslüman halklar olarak insanlık düşmanı siyonist emperyalistlere karşı her alanda tek ümmet olma bilincini kuşanma ve 57 İslam ülkesi olarak fiziki koşulları oluşturma vaktidir.

Haydi, oturma vakti değil; kimin elinden ne geliyorsa insanlık için ortaya koyma vaktidir.