Peygamber Efendimiz'in (asm) "Allah katında amellerin en makbulü az da olsa devam üzere yapılanıdır" ve "Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir" hadisleri, günümüz dünyasındaki zulme karşı sorumluluğumuzu ve pozisyonumuzu açıkça ortaya koyuyor. Özellikle Gazze'de yaşanan soykırım, tüm sınırları aşmış durumda ve her birimizin üzerine düşeni yapma mecburiyetini gözler önüne seriyor.

Ne yazık ki, çoğu zaman başkalarının harekete geçmesini bekliyor, bedel ödemekten çekiniyoruz. Devlet başkanları bile bir dernek veya STK başkanı gibi konuşuyor. 52 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı soykırımı kınıyor ve uluslararası camiayı harekete geçmeye çağırıyor. Oysa 52 devletsin, BM'den sonra en çok üyesi olan kurumsun; uluslararası camia ve kurum sensin! Kimi bekliyor, kimden medet umuyorsun?

Devletlerin görevlerini yerine getirememesi veya getirmemesi, bizleri Allah ve insanlar nezdinde mesuliyet ve vebalden kurtarmaz. Ülkemiz işgal edildiğinde, ormanlarımız yandığında veya deprem olduğunda devletin yanı sıra halkımız ve kurumlarımız da bir sorumluluk duygusuyla harekete geçiyor ve geçmelidir.

Peki, Gazze'de işlenen soykırıma karşın halklar, kurum ve kuruluşlar neden harekete geçmiyor veya geçemiyor?

7 Ekim Aksa Tufanı ile birlikte ümmet genelinde halklar ve kurumlar bazında bir hareketlenme oldu. Çalıştık, meydanlara çıktık, bağırdık, çağırdık ama devletler ve uluslararası camia harekete geçmedi, soykırım durmadı. Bütün bu yapılanlara rağmen Siyonist teröristler zulüm ve katliamlarından vazgeçmedi, vahşetlerine devam ettiler. Hatta adım adım daha da ileriye götürüyorlar. Bu durumda oturmak doğru mudur?

Elbette hayır!

Yukarıda Peygamber Aleyhisselam'ın buyurduğu gibi, az da olsa yaptıklarımıza devam etmeliyiz. Yapılanları sona erdirmek değil, nasıl daha da ileriye götürebileceğimizin hesabı yapılmalıdır. Dağları oyan, dalgaların çok sert olması değildir; sürekli ve devamlı olmasıdır. Sürekli olan bir çalışmanın bereketi olur; yoksa bir gün çalışıp beş gün çalışmama, iki gün çalışıp on gün çalışmama ile bir hedefe varılamaz.

Bugün elimizden gelen budur, ancak bunu yapabiliyoruz. Bir işin tamamını yapamıyorsak hepsinden vazgeçmek doğru değildir. Elimizle bu vahşeti durduramayız ama bu zulmü tel'in edebiliriz, duyurabiliriz, harekete geçilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Siyonist işgal rejimi, arkasındaki devasa güç ve kuvvete rağmen basın ve medyayı çok fazla kullanmakta ve devasa yatırımlar yapmaktadır. Kaldı ki bizler bunun ala'sını yapmalıyız. Herkes elinden ne geliyorsa ortaya koymalıdır. Bilelim ki yapılanlar yeterli değildir, ancak yapılanları da küçümsemiyoruz.

Bir söz olur, bir dua olur, bir bayrak asma olur, bir yürüyüşe katılma olur, boykot olur, çocuklarına, dost ve akrabalarına bu zulmü anlatmak olur, devletlerden ve uluslararası camiadan harekete geçme çağrısı olur, yardım kuruluşlarına Gazze için bir ekmek de olsa yardım etmek olur…

Uyuyanı uyandırmalı, uyananı ayağa kaldırmalı, ayağa kalkanı yürümeye, koşmaya ve bir şeyler yapmaya, bir şeyler yapanları daha organize, daha hikmetli ve daha güçlü hale getirmeliyiz. Unutmayalım ki zafere ve başarıya ulaşanlar, hak yolda sabır ve sebat gösterenlerdir.