İnsanlığın yüz karası Siyonist Yahudi Rejimi, Gazze’de oluşturduğu Selahaddin, Netzarim.. gibi şer koridorlarıyla Gazzelileri barbarca ölüme sürüklerken bunun bir benzerini Suriye’de yapmaya çalışıyor.
Suriye’de SDG ile Şam yönetimi arasındaki restleşmenin dozajı gittikçe artarken ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler SDG’ye baskı kurarak ‘ACİL’ koduyla bir an önce Şam Yönetimiyle tam bir entegrasyon görmek istediklerini belirtiyorlar.
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’tan sonra üst düzey ABD'li diplomat William Roebuck'tan da SDG’ye uyarı geldi.
ABD askerinin Suriye'den çekileceğini, ancak bunun zamanlamasının belirsiz olduğunu aktaran Roebuck, “Eğer SDG entegrasyon sürecinde başarılı olmak istiyorsa, mutlak ademi merkeziyetçilik konusundaki ısrarı, bir uzlaşma ihtiyacı karşısında savunulması zor olacaktır" diyerek SDG’nin bu işi daha fazla uzatmaması gerektiğine işaret ediyor.
Türkiye’den SDG’ye yapılan askeri ve siyasi baskılar artarken bir uyarı da Paris’ten geldi.
Hatırlanacağı üzere geçen hafta Pariste Şam ila SDG arasında yapılması gereken görüşmeler ertelenmişti.
Paris’te resmi görüşmeler yapılamasa da ABD, Fransa ve Suriye Yönetimi arasında görüşmeler yapılıyor akabinde Fransa Dışİşleri Bakanı, Mazlum Abdi ile görüşerek 10 Mart Anlaşmasına vurguda bulunuyor ve Suriye’nin bütünlüğü konusundaki isteklerini tekrarlıyor.
SDG temsilcileri ile kurulan temaslar sonrası, Macron da Mazlum Abdi’ye telefon açarak “Surtiye yönetimi ile SDG arasındaki müzakerelerin önem taşıdığı ve Suriye’nin birlik ve bütünlüğüne olan inancını” dile getiriyor!
Öcalan’ın 27 Şubattaki çağrısına atıf yapan Bahçeli ve SDG’nin tutumunu bir tehdit olarak gören Hakan Fidan’ın keskin uyarısı art arda gelirken görüşmelerin Paris merkezli olması garabetini kimse sorgulamıyor. Görüşmeler neden Ankara’da değil de Paris’te yapıldı?
Mazlum Abdi ile aralıksız olarak görüşen Batılı diplomatlar SDG’yi ‘Entegrasyona’ zorluyorlar.
Burada akla ilk gelen şey Türkiye’nin de istediğinin bu olduğu meselesidir. Ancak olayın perde arkası bundan fazlası. Batılı diplomatlar bu manevra ile SDG’nin varlığını korumasını ve Türkiye’nin olası bir askeri operasyonuna geçit vermemesi için Mazlum Abdi’yi sıkıştırıyorlar.
SDG üst yönetimi her gün 4-5 açıklama yaparak Şam Yönetimi ve Türkiye’ye meydan okuyor ve silah bırakmayacaklarını, entegrasyonu ancak bu şartla kabul edeceklerini belirtiyorlar.
Paris’teki görüşmelerin sessiz katılımcısı olan İngilizlerle birlikte Batılı başat devletler Küresel Siyonizmle de anlaşarak SDG’nin bir şekilde bulunduğu Kuzey Doğu Suriye’deki ‘Komünal’ iktidar varlığını sürdürmesini sağlayacak adımlar atıyorlar aslında.
Meşhur deyimle ‘Zamanlaması oldukça manidar’ olan ‘Terörsüz Türkiye Projesi’nin Suriye’de yaşanan hızlı gelişmelerle ilgili olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Şam Yönetimi’ne karşı Dürzilere kanat geren Yahudiler, Şam’daki en önemli iki yeri bombalayarak mesaj vermekten çekinmedi.
Daha önce işgal ettiği Golan Tepelerinden sonra Hebron Dağı ve Şam ile Kuneytra’nın dibine kadar büyüttüğü 7500 Km karelik işgalini Dürziler üzerinden genişletmek istiyor.
Tabii bu genişlemenin ikinci adımı ‘Davut Koridoru’nun Pkk/SDG yardımıyla gerçekleştirilmesidir.
İşgalin ve Arz-ı Mev’ud saçmalığının diğer ayağı olan bu Koridor projesi kısa bir süre öncesine kadar bir hayal olarak zikrediliyordu.
Gazze’deki vahşetin gölgesinde çevre ülkelerde gah Dürziler gah Pkk üzerinden terörist saldırılarla işgalini adım adım genişleten Yahudiler, Dürziler üzerinden Suriye’nin güneyini ve Ürdün’ün kuzeyinden bir parçayı koparma hedefi güderken Pkk üzerinden de Davut Koridoru ile Irak Kürdistan’ı ve Türkiye’nin güneyine komşu olmayı hedefliyor.
Tom Barrack’ın ifşa ettiği gibi “İsrail Suriye’de parçalı bir yapı istiyor’ Bunu da Gazze’de yaptığı gibi çeşitli Şer koridorlarla kendi hegemonyasını kurmak istiyor.