Nuh; “Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma! Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar;yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler). Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.” (Nuh: 26-28)
“Mûsâ: “Rabbimiz!” dedi, “Sen Firavun’a ve adamlarına dünya hayatında ihtişam ve servet verdin; insanları senin yolundan saptırsınlar diye mi yâ rab! Ey rabbimiz! Artık onların servetlerini silip yok et, kalplerine sıkıntı ver; elem veren cezayı görmedikçe iman etmesinler de görsünler!” (Yunus:88)
“Mûsâ: “Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu yoldan çıkmış kavim arasında sen hükmet.” (Maide:25)
“Şuayb: “…. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.” (A’raf:89)
“Davud ve İsa: “İsrailoğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi ise, isyan etmeleri (söz dinlememeleri) ve haddi aşmalarıdır. Zira onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye de çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları şey ne kötüdür!” (Maide:78-79)
Allah’ım...!
Aziz peygamberlerinin beddualarıdır bunlar. Kafirler, zalimler, fasıklar; o aziz peygamberleri o kadar üzmüşlerdi ki, huzurunda bu tür sözler sarf edebiliyorlardı.
Nitekim son Peygamber çoğu zaman beddua yerine, hakikati anlamaları için hasımlarına dua ederdi. Keşke kavmim bilseydi diye beldeleri helak etmemesi için Rabbine yalvarırdı.
Ama Bedir günü şöyle demişti: “Allah’ım! İşte Kureyş ordusu! Süvarileriyle ve gururuyla geldi. Sana meydan okudu ve peygamberlerini yalancılıkla itham etti. Allah’ım! Bana söz verdiğin yardımını istiyorum. Allah’ım! Şafak vakti onları helak et.” (Siret-i İbni Hişam; İbnü’l-Esir, El-Kâmil)
Aynı şekilde; kendisinden davetçi isteyip onlardan yetmişi aşkın kişi şehid eden kabilelerin bu ihanetine o kadar üzülmüştü ki, onlara sabah namazı kunutunda beddua etmişti. (İbn-i Sa’d; Tabakât)
Taif’te şahsına saldıranlara ah etmedi o aziz peygamber. Uhud günü amcasını öldürenlere de bir şey demedi. Ama Hendek günü, harbin şiddetlenmesi sebebiyle ikindi namazını kılamamış; bunun üzerine “Bizi ikindi namazından alıkoydular. Allah da onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun.” diye beddua etmişti. (Müslim, Mesâcid)
Gelelim ahvalimize.
Gazze için dişe dokunur bir şey yapamıyoruz. Bari işlenen bunca katliamdan dolayı bu aziz peygamberler gibi beddua edelim.
Belki çaresizliktendir ama dua ile yapılabilecekler kadar bedduanın gücüne de inanıyoruz.
Yazımı okuyan herkes ellerini havaya kaldırsın.
Ya Rab…!
Ben aciz bir kulum. Ama okuyuculardan en azizinin hürmetine.
Siyonistleri helak et.
Onların memleketlerini, mekanlarını, meskenlerini Gazze’yi harap ettikleri gibi harap eyle.
Yeryüzünü ifsada uğratmaları nedeniyle onları kahhar isminle kahret.
En son uyarı ve tehdit herkese, hepimize:
“Bir de öyle bir fitneden sakının ki, içinizden sadece zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Ve bilin ki, Allah'ın cezası pek çetindir.” (Enfal:25)