Günümüz toplumunda evlilik, feminizmin ve yasal düzenlemelerin getirdiği yüklerle, evliliğin her aşamasında erkeğin omuzlarına bindirilmekte, onu adeta bir köle haline getirmektedir. Bu durum, erkeklerin evliliğe bakış açısını derinden etkilemekte ve pek çoğunun evlilikten uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu sorun artık kişisel olmaktan çıkıp toplumu tehdit eder hale gelmiştir. Hızlı ve etkili bir çare bulunmaz ise geri dönülemez bir noktaya gelecektir. Bütün sorumluluğu erkeğin omuzlarına yükleyen bir anlayış artık kaldırılamaz bir yüktür. Bu iş artık erkeğin de değil, devletin omuzlayacağı ağır bir yük olmuştur.

Evlilik kararı alındığı andan itibaren erkek, adeta bir ekonomik savaşın içine girer. Düğün masrafları, nişan, çeyiz, takı, ev kurma, eşya alımı ve hatta karşı tarafın ailesinin talepleri gibi kalemler, erkeğin sırtına yüklenen devasa bir borç ve sorumluluk yığını oluşturur. Banka kredileri, senetler, yıllarca biriktirilmiş alın terleri, bu süreçte adeta su gibi akıp gider. Ülfetin, sevginin ve duygusal bağın ön planda olması gereken bu dönemde erkek, cüzdanındaki rakamlarla bir sınava tabi tutulur. Maddi yeterliliği, evliliğe uygunluğunun temel kriteri haline gelir. Bu durum, erkeği daha evlenmeden, ilişkinin temelinde sevgi yerine maddi beklentilerin yattığı bir algıya sürükler ve evliliğe dair motivasyonunu derinden yaralar.

Evlilikle birlikte erkeğin sorumlulukları katlanarak artar. O, evin geçimini sağlayan, sürekli çalışan, kazanan ve harcayan kişi konumundadır. Ancak bu yoğun çabaya rağmen, çoğu zaman yeterince ilgi göstermediğinde "duygusuz," maddi yetersizlik yaşadığında "beceriksiz" gibi ağır ithamlarla boğuşur.

Evlilik içinde en küçük bir tartışmada dahi "boşanırım" tehdidiyle karşılaşmak, erkeğin ruhsal dünyasında derin yaralar açar. Aile olmak yerine, sürekli bir yarışa ve hesaplaşmaya zorlandığını hisseder. Kendi emeğini yok sayan, her şeyi "hak" gören bir bencillikle ömür tüketmek istemez. Kadınların "yemek yapmak zorunda değilim," "temizlik yapmak zorunda değilim," "çocuk bakmak zorunda değilim" gibi söylemleri, erkeğin gözünde evliliği tek taraflı bir sömürü düzenine dönüştürmektedir.

Evliliğin bitişi, erkek için yeni bir kâbusun başlangıcı olur. Boşanma sonrası yasal düzenlemeler, erkeği perişan ediyor.

Erkek, boşandığı kadına süresiz nafaka ödeme yükümlülüğü altına giriyor. Bu durum, yeni bir hayat kurma veya başka bir aile kurma potansiyelini sıfırlıyor.

Velayet genellikle kadına verilir ve erkek, kendi çocuğunu ancak icra yoluyla görebilir. Bu durum, erkekte derin bir travma yaratıyor.

Çocukları için iştirak nafakası, tedbir nafakası, nafaka hapsi gibi ek maddi yükümlülükler, erkeği tamamen yok ediyor.

"Kadın beyanı esastır" ilkesi, iftira dahi olsa, erkeğin öncelikle cezalandırılmasına yol açıyor. 6284 Sayılı Kanun kapsamında, delil aranmaksızın evden uzaklaştırılabilmesi, sözlü bir iddia ile dahi uzaklaştırma kararı alınabilmesi ve hatta tazyik hapsine girme riski, erkeği psikolojik bunalıma sokuyor.

Kişisel mallarının haczedilmesi, kadına yüklü tazminatlar ödemesi ve altınların tamamını ödeme beklentisi, erkeğin maddi olarak çöküşüne darbe üstüne darbe vuruyor.

Tek taraflı velayetle çocuklarından koparılması, erkeği değersizleştiriyor.

Ve gelinen noktada; "Kadının sorumluluğu yok, sadece hakkı var! Erkeğin hakkı yok, sadece sorumluluğu var!”

Evlilik, iki tarafın da emek verdiği, sorumlulukları paylaştığı ve karşılıklı minnet duyduğu bir hayat ortaklığıdır. Ama ne yazık ki feminist söylem ve eylemler evliliği ve erkekliği kadının kölesi haline getirmeye çalışmaktadır. Tez zamanda fıtri kodlarımıza geri dönerek Allah ve Resulünün bize çizdiği sınırlara dönmeliyiz. Allah’ın adaleti ve merhameti ile aileyi yeniden inşa etmeliyiz. Yoksa ne aile, ne de toplum kalır!