İnsanlık, ilk insan Hz. Adem, ilk aile de Hz. Adem ve Havva annemiz ile başlamıştır. Bir ailenin oluşması için bir erkek ve bir kadına ihtiyaç vardır. Bu iki cinsiyet, birbirini tamamlamaktadır. Biri olmadan diğeri bir anlam ifade etmez ve bütün oluşmaz.
Bunun için toplumun temel taşı ailedir. Temel taşı ne kadar sağlam olursa yapı o kadar sağlam olur.
Erkek ve kadının fiziksel, ruhsal, psikolojik olarak birbirlerine karşı üstünlükleri ve eksiklikleri vardır. Arapçada ayakkabılarda sağ ve sol tarif edilirken ‘zevc’ kelimesi kullanılmaktadır. Yüz tane, bin tane sadece sağ ya da sadece sol ayakkabı olsa bir çift ayakkabı etmez. Erkek ve kadın arasındaki ilişki de öyledir. On binlerce sadece erkek ya da sadece kadın olsa tek bir aile dahi oluşturamazlar.
Erkek ve kadınlık sonradan kazanılan bir durum değil, doğuştan kazanılır. Fiziksel, ruhsal olarak bu fıtrat üzere gelişimini sürdürür. Kadınlar erkekleşirse toplum kadınsız; erkekler kadınlaşırsa toplum erkeksiz kalacaktır. Toplum ve ailenin ikisine de ihtiyacı vardır.
Sağlam toplumlar, devletler ve medeniyetler sağlam ve güçlü ailelerle ayakta kalır. Aile zayıflayınca, bozulup dağılınca devasa toplumlar ve imparatorluklar da dağılıp gitmişlerdir.
Günümüzün bütün ifsat merkezleri aileyi dağıtmak için saldırıya geçmiş, bütün imkân ve olanaklarını seferber etmişlerdir. Eğitim, kanun, basın ve medya, iktisat ve ekonomiyle her alanda ifsat planları devam etmektedir.
İstanbul Sözleşmesi ve ona bağlı yasalar, mahkeme ve kolluk kuvvetlerinin talimname ve uygulamaları, kadının ısrarla dışarda çalışmaya zorlanması, TV’lerdeki dizi ve gündüz kuşağı programları, eğitim müfredatının içeriği buna hizmet etmektedir.
Kadını koruma ve güçlendirme adı altında aile dağıtılmaktadır. Huzur, eşlerin birbirleriyle ünsiyet bulması gereken sıcak aile ortamları bir savaş alanına dönüştürülmüş durumdadır.
Halbuki ailede annenin görevleri bellidir, babanın görevleri bellidir. Bunlar birbirinin alternatifi değildir. Baba, annenin yerini; anne, babanın yerini dolduramaz.
İki horoz gibi erkek ve kadın ha bire dövüştürülüyor. Aile yardımlaşma, saygı, hürmet ve birbirlerinin hukukunu korumakla ayakta kalacaktır.
Bu savaş ortamında en çok etkilenenler çocuklardır. Bu ortamda büyüyen çocuklar ruhsal ve psikolojik travmalar geçirmektedir. Geleceğimiz olan çocuklarımız, zihinsel ve psikolojik olarak özürlü bir şekilde hayata başlayacak, istenen görev ve sorumlulukları kaldıramayacaktır.
Yıllardır övündüğümüz genç nüfusumuz artık mazide kaldı.
Son istatistikler, Türkiye'nin toplam doğurganlık hızı 1,51 çocuk ile dünya ortalaması ve AB üyesi 27 ülkenin ortalamasının altına düştüğünü göstermektedir.
HÜDA PAR, bu tehlikeli durumu görerek her seferinde bu endişelerini dile getirmekte, hükümete ve topluma çağrılar yapmaktadır. Farklı şehirlerde yaptığı panel ve programlarla bunu gündeme taşımaktadır.
Evlilikler desteklenmeli, bekârları evlendirmek ve maddi destek için fonlar oluşturulmalı, kira ve çeyiz yardımları yapılmalıdır.
25 yıl evli kalmış ve bu süre içinde dışarıda maddi bir işte çalışmayıp ömrünü ailesine adamış ev hanımlarına emeklilik hakkı tanınmalıdır.
Boşanmaların önüne geçmek ve eşleri birlikte yaşamaya ikna etmek için mahkeme öncesinde arabulucu, hakem kurumları oluşturulmalıdır.
Zina, fuhuş ve her türlü sapkınlık yasaklanmalıdır. Buna hizmet eden her türlü etkinlik, film ve diziler yasaklanmalı, kanun ve yasalar, eğitim müfredatı buna göre düzenlenmelidir.
HÜDA PAR bu konuda geçtiğimiz günlerde TBMM’ye bir yasa teklifi sundu.
HÜDA PAR’ın bu çağrısına kulak verilmelidir. Aile kurumu hepimizin ortak değeri ve son kalemizdir. Giderse Allah muhafaza her şey gider…