Kalk Selahaddin Biz Yine Geldik`
11 Aralık 1917`de Kudüs`e giren İşgalci İngiliz Ordusu`nun Komutanı Edmund Allenby, saygısız bir şekilde Selahaddin-i Eyyubi`nin kabrine vurarak ağzından salyalar saça saça ‘Kalk Selahaddin biz yine geldik` diye bağırıyordu.
Bu nara aynı zamanda Selahaddin Eyyubi`den bu yana gelen 7 Asırlık İslami hâkimiyetin de sonu oluyordu. Önce İngilizlerin daha sonra ise siyonistlerin kontrolüne geçen Kudüs, o günden bu yana kendisini azat kılacak bir Selahaddin bekliyor.
Kudüs bekliyor beklemesine, ama ne yazık ki Selahaddin olması gerekenler de bekliyor. Biz bekledikçe, Müslüman ülkeler hala israil denen siyonist katil sürüsünü devlet olarak tanımaya devam ettikçe, daha çok Edmundlar ya da takipçileri Trumplar, ‘Kalk Selahaddin Biz Yine Geldik` diye anırmaya devam edeceklerdir.
Düşünün bir kere, bundan 750 yıl önce Selahaddin de bizim gibi, bizim devlet başkanlarımız gibi oturup Kudüs için bir kurtarıcı bekleseydi neler olurdu acaba? 1187 Yılında Kudüs`ün haçlılardan geri alınmasıyla adeta İslam Ümmeti üzerindeki ölü toprağı da silkelenmiş oluyordu.
Aynen bu gün olduğu gibi o günlerde de Haçlılar, İslam Toprakları`nda cirit atıyor ve yaydıkları fitnelerle adeta bir korku imparatorluğu oluşturuyorlardı. Bugün olduğu gibi o zaman da İslam ümmeti bölük pörçük durumdaydı.
Selahaddin ve kendisi gibi duyarlı birkaç Müslüman önderin çabası neticesinde Ümmet bir kez daha Peygamber sevgisi ekseninde bir araya gelmiş ve Kudüs`e uzanan zafer ve fetih yolunun taşları döşenmişti.
Kudüs`ün fethiyle beraber Haçlıların ümitleri de kırılmıştı. Öyle ki ta 1. Dünya savaşına kadar tam 750 yıl boyunca Ortadoğu`da esameleri bile okunmamıştı.
Kudüs`ün özgürlüğü Ümmetin de özgürlüğü olmuştu adeta.
Tarihi gerçekler bu günümüze uyarlanınca, aynı gerçekliklerin bugün de tezahür ettiğine şahit oluyoruz. 11 Aralık 1917`de Kudüs`e giren İngiliz ordusu, Kudüs`le beraber tüm İslam Coğrafyasını da işgal etmiş oluyordu.
O günden bu güne Ümmet olarak bir türlü İflah olmadık. Parçalana parçalana küçüldük, küçüldükçe de yenildik ve haktan uzaklaştık.
Durum öyle bir hal aldı ki; Kudüs`ün esareti, Mescid-i Aksa`nın yalnızlığı adeta Ümmet`in esaret ve yenilmişliğinin simgesi oldu.
Kudüs azad olmadıkça ümmet olarak hep böyle bölük pörçük ve mağlup olmaya devam edeceğiz.
Muzaffer bir eda ile bizler, Selahaddin-i Eyyubi`nin kabrine varıp da ‘Kalk Ey Selahaddin! Emanetin emin ellerde artık, Kudüs`ün özgür artık` diyemedikçe Kudüs gibi Ümmet olarak bizler de hep esir kalacağız.