İslami Anayasa ve Devlet
Bu çağın en önemli unsuru devlettir. Birinci Dünya Savaşından sonra İslam toplumu başta olmak üzere birçok toplumda farklı devletler kuruldu. İslam toplumunun büyük bir kısmına çatı olmuş Osmanlı Devleti, 22 milyon kilometrekare toprağa sahip çok büyük bir devletti.
Bu devlet, İngiliz ve Fransızlar başta olmak üzere sömürgeci devletlerin çabasıyla yıkıldı. Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra 64 ayrı devlet kuruldu. Bu devletleri kim kurdu? Veya bu devletler kimin desteğiyle kuruldu? Kurulan birçok devlet, İngilizlerin atamış olduğu sahte liderlerin eliyle kuruldu. Bu devletler, kendi meşruiyetlerini sağlamak için İngilizlerin ve Fransızların aklıyla anayasalar oluşturdular. Bu anayasaların hiçbirisi halklarını korumak için oluşturulmadı. Bilakis İngilizlerin aklıyla kurulan yeni devletleri, halka karşı korumak amacıyla birçok farklı anayasa yazıldı. Bu yüzden bakın İslam ülkelerindeki kurulan devletler ile bu devletlerin halkları arasında 100 yıla yakındır devam eden bir çatışma vardır. Özellikle Ümmet diyen, birlik beraberlikten bahseden, İslam’ın ortak değerlerini yaygınlaştırmaya çalışan birçok alim ve düşünür, Birinci Dünya Savaşından sonra İngilizlerin aklıyla kurulan bu devletler tarafından zulme uğramıştır.
İşin ilginci İslam topraklarını parça parça eden İngilizlerin kendilerine ait bir yazılı anayasaları yoktur. Halbuki İngiltere bir yasa devletidir. Kendi devleti için bir anayasa yazmayı gerek görmeyen İngiltere, İslam topraklarında kurmuş olduğu devletler için yüzlerce farklı anayasalar yazılmasına niçin önayak olmuştur? Bu sorunun cevabını tek bir cümleyle ifade etmek mümkündür: ’İngiltere’nin güdümünde hazırlanan o anayasaların tamamı, İslam toplumlarını yönetebilmek için İngilizlerin kullandığı bir araçtır.’
Toplumları dönüştürebilmek için sömürgeci devletler, anayasaları ne yazık ki bir araç olarak kullanmışlar. İslam toplumları da bu anayasaları bir türlü kabul etmemiş ve içine sindirmemiştir. Bu yüzden İslam toplumlarında devletin zulmüne ve ğadrini uğramış çok mazlum insan vardır.
Halbuki İslam toplumları, peygamberimizin en belirgin sünnetlerinden birisi olan anayasa, kanun toplumlarıdır. 47 maddeden oluşan Medine Vesikası diğer adıyla Medine Sözleşmesi-Medine Anlaşması diye bilinen ve maddeleri günümüze kadar gelen bir anayasamız vardır. Bu, Peygamberimizin kurmuş olduğu devletin ilk anayasasıdır. Bu anayasaya Medine’deki Yahudiler, müşrikler ve diğer insanlar tabi olmuştur. Beni Kaynuka, Beni Nadir ve Beni Kurayza Yahudileri bu anlaşmaya uymadıkları için cezalandırılmışlardır. Beni Kurayza Yahudileri‘nin Medine’de idam hükmü icra edilirken ne Medine halkından ne de diğer insanlardan herhangi bir itiraz gelmemiştir. Bunun sebebi peygamberimizin hazırlamış olduğu ve her kabileye ayrıntılarıyla hitap ettiği o hikmet dolu anayasadan dolayıdır.
İslam toplumlarında anayasa çalışmaları çok berrak ve nettir. Padişahlıkla yönetilen devletler bile İslam şeriatına ve dine tabi olmuşlardır. İslam toplumlarında her zaman yargı, yürütmeden bağımsız olarak icra edilmiştir. Devleti yöneten padişah zalim bile olsa yargı erki, İslam toplumu içerisinde adaleti sağlamıştır. Bu da Müslüman toplumların huzur ve refah içinde yaşamasına vesile olmuştur. Fakat birinci Dünya Savaşı ve sonrası bir kırılma noktasıdır. Bütün İslam beldelerinde yürütme, yargı ve diğer kurumlar yok edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı basit bir yenilgiden ibaret değildir. İslam toplumlarını manevi anlamda da değiştirme operasyonudur.
İngilizlerin belki bir anayasası yoktur. Fakat siyasi yapısını oluşturan yasalar ve ilkeleri vardır. Aslında bu yöntem Birinci Dünya Savaşından önceki İslam devletlerinin de yöntemiydi. Usulü fıkıh dediğimiz ilim, yasa-kanun oluşturmanın önemini fark eden İmam Şafii gibi âlimlerin ortaya çıkardığı bir ilim dalıdır. İslam tarihi araştırıldığında, insaflı bir gözle bakıldığında İslam toplumu daima adil yasalarla yönetilen bir toplum olduğu görülebilir.
İslam’ın yasaları-kanunları ve emirleri insanlığın tecrübe birikiminden kaynaklanan devlet organına zarar vermez. Bilakis devletin toplum üzerindeki faydasının artmasına vesile olur. İslam toplumları Birinci Dünya Savaşından sonra kurulan bütün devletleri ikna etmelidir. Müslüman âlimler, İslam Hukuk Profesörleri İslam’ın bir Devleti’nin olduğunu ve bu devleti Hazreti Muhammet Aleyhisselamın kurduğunu ifade edebilmelidir. Özellikle İslam Hukuk Profesörlerini, bu konuları, halka izah etmeye davet ediyoruz. Çünkü devlet kurmuş, Anayasa yazdırmış bir peygamberin ümmeti olan bizler, bu Çağ’da tekrardan bu sünneti ihya etmemiz gerekir. İslam toplumları bu sünneti ihmal ettiği için yeryüzünün bütün coğrafyalarında kan ve gözyaşı vardır.
İnsanlık adalete susamıştır. Kâfirlerin kurmuş olduğu başta BM ve diğer yapılar insanlığa huzur sunmamışlardır. Yeryüzünde adaleti tesis edecek bir devlete ihtiyaç vardır. İslam ümmetinin bütün evlatları Türk-Kürt-Arap- Fars ve diğerleri geçmişte olduğu gibi birleşerek insanlığın ortak ürünü olan devlet denilen aygıtı, İlahi adalete, ilahi adaletin tesisine vesile olan bir araca dönüştürebilmesi duası ile…