Halk Ayaklanmaları Ne Anlam İfade Ediyor?
2019 yılı itibariyle dünyanın birçok ülkesinde halk ayaklanmaları başladı. Sadece Müslüman ülkelerle sınırlı olmayan bu ayaklanmalar ABD karşıtı tüm ülkelerde görülür oldu. 2011 yılındaki Arap Baharı diye tabir edilen halk isyanları genellikle İslam ülkelerindeydi. Ama bugün Çin, Endonezya, Şili, Bolivya, İran, Irak, Ekvator, Lübnan, Cezayir, Katalonya gibi 50’ye yakın faklı ülkede ayaklanmalar var. Bu ayaklanmaların başlangıç noktası ve tarzı hemen hemen aynı… Genellikle ekonomik sebepler bahane edilerek başlayan isyanlar, yağma, öldürme, talan, vandallık ile devam ediyor. Barışçı olarak kendilerini lanse eden göstericiler profesyonel biçimde polisle savaşıyor. Mesela geçenlerde sosyal medyaya düşen İran’daki bir protestocunun arabası ile polisleri ezmesi olayına insanlar şaşırdılar. Hatta ‘Eylemciler, polise orantısız güç kullanıyor!’ başlığı ile paylaşımlar yapıldı.
Ayrıca tüm protestocular, ABD dışişleri tarafından mazlum olarak niteleniyor. ABD büyükelçilikleri başta olmak üzere ABD’li yetkililer protestocuları ve onların söylemlerini sahiplenmeleri tesadüf olmasa gerek. Mesela Endonezya’daki hükümetin çıkardığı evlilik dışı ilişki ile eşcinsel ilişki gibi sapkınlıkları yasaklayan yasa tasarısının iptalini isteyen eylemcilere ABD ve Batı medyasından büyük destek geldi. Bu eylemcilerin yayınladığı yedi maddelik bildiri Endonezya Hükümeti tarafından kabul edilmedi. Göstericiler bunun üzerine halkın dükkânlarını ve kamu binalarını yağmalamaya başladı. Aynı şey Irak ve son olarak İran’da da gerçekleşiyor. Bu örnekten de anlaşılıyor ki gösterici olarak meydanlara çıkanlar, insanlığın ortak değerlerini talep eden kimseler değiller.
Bu, ABD destekli ayaklanmaların masum birer halk veya gençlik eylemi olmadığını anlayıp tedbir alan yöneticiler kendilerini ve halklarını muhafaza edebiliyor. Fakat ferasetsiz ve iyi niyeti(!) tercih eden liderler, zelil olmaya mahkûm oluyor.
Bakın bir ülke düşünün her ay halkına bir depo benzin bedava dağıtacak… Her kişinin elinin altında arabası ve motoru olacak. Ve bu ülkede yaşayan bir kesim azınlık, ambargodan kaynaklı bir küçük zammı bahane ederek ülkenin merkez bankasını yakıp talan edecek… Dükkânlar yağmalanacak, caddeler savaş alnına dönüştürülecek ve ABD ülkeye davet edilecek… Bu ülkenin yöneticilerinin tavrı sizce nasıl olmalıdır? Bakın aynı şey 6-8 Ekim olaylarında yaşanmıştı. Ahmet Davutoğlu’nun başında olduğu hükümet sokaklara çıkıp halkı katleden, evleri yağmalayan gösterici Vandalları sükûnete davet etmişti. Ama vandal bir insan sükûnetten anlar mı? Netice ne oldu? Birçok mazlum insan, 50’den fazla imanlı vatandaşımız vandalların elinde can verdi. Hem de vahşice… İşte, lider dediğin kişi dirayetli, güçlü, cesur, düşmanın kalbine korku salacak bir heybet sahibi olmalıdır. Mazlum halklar, içlerinden çıkardıkları liderlerini yıpratacak hareketlerden vaz geçip güçlü, cesur, zeki, heybetli liderlerin etrafında kenetlenerek küresel emperyalizmin kıskacından kurtulabilirler.
Bakın Bolivya Güney Amerika’da Kızılderililerin yaşadığı bir ülkedir. Evo Morales bu ülkede yaklaşık 15 yıldır başkandı. Ülke ekonomisini ABD’nin kapitalist kıskacından kurtarıp bağımsızlaştırmıştı. Ama darbe yapıldı. Ve bu adamın evi gösterici diye lanse edilen kişilerce yağmalandı. Morales de Meksika’ya iltica ederek canını zor bela kurtardı. Bu lider demişti ki: ’Darbenin olmayacağı tek ülke ABD’dir. Çünkü ABD elçiliklerinin olmadığı tek ülke yine ABD’dir.’
Tüm dünyada ilahi adaleti ve emniyeti sağlayacak Müslüman liderlerin etrafında cem olma duası ile…