• DOLAR 34.546
  • EURO 36.186
  • ALTIN 2982.684
  • ...
SON DAKİKA

Kudüs davasına sahip çıkan ve bu konudaki sorumluluklarını yerine getiren Müslümanlar olarak, mücadelemiz esaret altında bulunan kadim şehir Kudüs’ün özgürlüğü içindir.

Kudüs biz Müslümanlar için mukaddestir ve tam manasıyla özgür oluncaya kadar mücadelemiz sürecektir.

Üç semavi dine başkentlik yapan şehri hürriyetine kavuşturmak ve siyonist işgali sonlandırmak için bir bütün olarak ve programlı bir şekilde mücadele edilmelidir.

Kudüs Müslümanların ilk kıblesidir. İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in İsra ve Miraç hadisesine ev sahipliği yapan kutlu bir mekândır.

Aynı zamanda Kâbe’nin kıble olarak seçilmesinden önce Müslümanların yıllarca yöneldikleri ilk kıbledir.

Kudüs, yıllarca Haçlı-Siyonist ittifakının hedefinde kalmıştır.

Haçlı Seferleri sonucunda Hıristiyanların eline geçen Kudüs, büyük komutan Selahaddin Eyyubi ile yeniden İslam topraklarına katılmıştır.

Sonrasında ise 1917’deki İngiliz işgaline kadar asırlarca Osmanlı’nın yönetiminde kalmıştır.

Bugün Kudüs’ümüz işgal altındadır. Siyonistlerin postallarıyla kirletilmektedir.

Biliyoruz ki Kudüs özgür değilse, ümmet esaret altındadır. Kudüs özgürse, Müslümanlar da özgürdür.

Kudüs İslam’ındır; zira Kudüs Allah’ın Müslümanlara vaadi ve sevgili Peygamberimizin emanetidir.

Bu emanete sahip çıkmak Müslümanların boynuna borçtur. Müslümanlar hem birey olarak hem de toplumsal olarak da bu sorumluluklarını yerine getirmek adına çalışmalar yapmalıdırlar.

Bundan ötürü Kudüs, hiçbir zaman gündemden düşmemelidir. Siyonist işgal devam ettiği müddetçe Müslümanlar Kudüs’ü gündemlerine almalı; yeni Selahaddinlerin yetişmesi için çalışmalar yapmalı, seferberlikler başlatmalıdırlar.

İki gün önce Diyarbakır’da HÜDA PAR tarafından düzenlenen “Kudüs ve Selahaddin” paneli,  yukarıda bahse konu ettiğimiz amaçlara erişilmesi hususunda önem arz etmektedir.

Çok verimli geçen panelde işlenen konular, İslam ümmetine Kudüs ve Mescid-i Aksa ile ilgili sorumluluklarının neler olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır.

İslam ümmeti, Kudüs’ün şu anki durumundan kurtulması ve hür olması için sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Zira Kudüs davası sadece Filistinlilerin davası değildir, bir bütün olarak tüm Müslümanların davasıdır.

O yüzden bir mücadele verilecekse bunu tüm Müslümanlar vermelidir. Peki, öyle midir? Filistin davası için İslam ümmeti sorumluluklarını yerine getirmekte midir? İslam ümmetinin, Filistin konusunda yeteri kadar sorumluluk almadığını ve yerine getirmesi gerekenleri yapmadığını biliyoruz.

Neden peki? Kudüs konusunda neden İslam âlemi ciddi bir gayret içerisinde değil! İşgalci Siyonist rejim, Müslümanların bu sessizliğini ve duyarsızlığını fırsata çevirmektedir. İstediği gibi zulümlerini icra etmeye devam etmektedir. Her gün Filistin topraklarında Siyonist işgal büyümektedir. Filistinli kardeşlerimiz göz göre göre haksız ve hukuksuzca katledilmektedir.

Müslümanların dağınıklığı, sessizliği ve duyarsızlığı sebebiyle yıllardan bu yana siyonist işgalcilerin zulüm ve katliamlarına maruz kalan mazlum ve mustazaf Filistinli kardeşlerimizin feryatları yürekleri incitmiyor mu, İslam âlemine sorumluluklarını hatırlatmıyor mu? Daha ne kadar bu zulümlere sessiz kalınacak?

Kudüs fethedilirse ümmet rahat nefes alacaktır. Kudüs yeniden İslam beldesi olursa, insanlık âlemi huzura erecek ve İslam coğrafyasında devam eden zulüm ve katliamlar son bulacaktır.

Kudüs’ün özgürlüğü, İslam âlemi için gerekli ve önemli olduğu kadar insanlık ailesinin tümü için de çok ehemmiyetlidir. Zira insanlık ailesinin kurtuluşunun ve huzura erişinin yolu Kudüs’ün özgürlüğünden geçer.

Buna inanmak durumundayız; Kudüs’ün yeniden fethedileceğine inanmak zorundayız. Çünkü inanmadan zafer gelmez.  Nureddin Zengi ve Selahaddin Eyyubi gibi Kudüs’ün fethedileceğine tam manasıyla inanmalıyız.

İslam âlemi olarak yeni Selahaddinlerin yetişeceğine ve yetişecek Selahaddinlerin Kudüs’ü fethedeceklerine inanırsak, işte o zaman Kudüs’ü siyonist işgalden kurtarabilir, Aksa’mızı hürriyetine kavuşturabiliriz.

Filistin davasının savunucuları ve destekçileri olarak bizler, Selahaddinlerin yetişmesini beklemeyelim; her birimiz ya bir Selahaddin olalım ya da bir Selahaddin yetiştirelim.