• DOLAR 32.517
  • EURO 34.966
  • ALTIN 2439.876
  • ...

Batı’nın vahiy kültürüyle kitlesel tanışması; Bizans’ın İznik Konsüllerinin toplandığı Miladî 325’ten sonraki dönemlerdir. Batı; bu döneme gelinceye kadar Olympos Dağı’ndaki tanrıların ve bunlardan nemalanan zorbaların dayattığı klasik seküler kabalığın kulları olarak yaşayageldi.

Batı’ya has bu cahiliye ve şirkin anlamı şuydu:

İyi ve kötü denen Tanrıları vardı. Mesela Olympos’taki büyük tanrı Zeus; küçük tanrı olan Promete’yi zincire vurur. Promete, insanlığa ateşi verme suçunu işlemiştir. Benzer tanrılar, sürekli birbiriyle iktidar savaşları yapmaktadır. Krallar da bu tanrılardan ruhsatlıydılar. Aynı tanrıların; eşleri, çocukları olabiliyor. Bu çocuklar; lanetli veya makul, himmet görmüş çocuklar da olabiliyor. İlahlaştırılmış erkek ve kadınlar, tanrı ve tanrıçalar, Bizans’taki saray entrikalarının da öncüleriydiler..

Kur’an’da lanetlenmiş ve günümüzün de illeti olan LGBT-İ zihniyetinin alayı Batı’nın bu cahiliye ve şirk yaşantısında mevcut. Koca arenalardaki kan-revan içindeki gladyatörler ise “istenmeyenleri itlaf etme, eğlence ve egoyu tatminin” aracıydılar.

İlah, şirk ve cahiliye.. temelde her yerde aynı; ama Batı’daki ilahlar; Doğu’daki gibi sadece taş ve tahtalardan oyma değildir. Batı’dakiler; insan gibi doğar, evlenir, menfaat kollarlar ama aynı zamanda maneviyatın öncüsü yani ilahtırlar. Buyurun… çık çıkabilirsen işin içinden…

İsa ve İncil’le tanışan Batı; tam da bu yüzden vahye teslim olamadı; iman ile küfrü uzlaştırdı. Roma ve Bizans’ın tüm cahiliye ve şirkini, İsa (as) ve İncil ile buluşturdular, barıştırdılar.

Batı dünyasının Cahiliye ve İncil sonrasına baktığımızda; tanrılar dönemi cahiliyesinin pek bir şey kaybetmediğini; Vahyin ise her çeşit operasyona maruz kaldığını görebiliyoruz. 1500 küsur İncil’i, topladığı İznik Konsülleriyle dörde indiren Büyük Konstantin’in yani güç ve saltanat odaklarının bekasının İncil ve İsa üzerinden yapılandırıldığını; Roma ve Bizans Cahiliyesine ait adetlerin amatörce vahye nakşedildiğini görebiliriz.

Batı şunu da görüyor, zinhar unutamıyor:

İslam medeniyeti; Hz Muhammedi(as)’ın vefatının 79. yılında Endülüs’e yerleşti. Aynı medeniyet; Osmanlı akınlarıyla Belgrad’a (1518) yerleşti, Viyana’yı kuşattı; Kanuni’yle Avrupa genelinde kendi vesayet rejimlerini oluşturdu.

Yani emperyal güçlerin en hafif bir gafletinde diriliş ve direnişe geçen; bir ihmaliyle de ileri harekâta geçen; kadim cahiliye ve şirkin nihai hasılatı olan sekülerizmin tahtını sallayan bir İslam’ı hafife almaması gerektiğini bilen bir Batı var karşımızda.

Aynı Batı; son iki yüz yılını da “işgal, imha, korsanlık ve sömürüyle”  geçirmiş; sermaye, bilim ve teknolojinin tüm imkânlarını elinde bulundurduğunun da farkında. İnsanlığa vereceği hiç bir değerinin  olmadığını bilen Batı; bu devranın, böyle sürmeyeceğini de pek bilir! İşte böyle bir gelenekten beslenen; İsa ve İncil’in emir ve yasaklarının üzerine “kayıt altına alanmış muhkem vahyin öğretilerini eklemiş bir İslam’ı” hoş görmesini beklememek gerekir.

Batı’nın İslam algısına, Batı’nın en merhametlilerinin, en olgunlarının ifadelerinden bakalım:

Erasmus(XVI.yüzyıl): “Kafirlere (İslam’ı kastediyor), Hristiyanlığın silahlarını değil, İsa’nın erdemlerini göstermeliyiz… Bir Türkü veya sapığı.. kılıçla ikna etmemiz imkansız..”

Dionysiu(16.yy): “Rabbim! Türkler Roma’yı ele geçirecek mi?”

Machiavelli: “Sence bu yıl, Türkler İtalya’ya kadar gelecekler mi?”

Martın Luter: “Son nefesimi verene kadar.. Türklerin tanrısına karşı savaşacağım. Türkler; bazen deccal, bazen da Hristiyanlardan daha namusludur. Türklerin yükselişi, Katolik kilisesinin  işlediği günahların bir cezası ve kefaretidir. Türkler, reformun müttefikidir…”

Shakespeare: “Sen ve ben, Aziz Denis ve Aziz George günleri arasında yarı Fransız, yarı İngiliz bir çocuk oluştursak ve o çocuk Konstantiniye’ye gidip Türkü sakalından yakalasa..” (V. Henri oyunundan)

Batı için “Moğol barbarlığı, Avrupa için adaletin tecellisidir”

Batılı Nobel ödüllü senaristler; Batılı olmayanları, özellikle de Müslümanları şiddet, şehvet, terör temalarıyla işlemektedir. (Bu konuda İbrahim Kalın’ın İslam ve Batı eserine bakılabilir.)

Aynı Batı’da Goethe gibi “Eğer İslam buysa hepimiz İslam’da yaşamıyor muşuz?” deyip Doğu-Batı Divanı adlı eserini Sadi Şirazi’ye ithaf eden insanlık abidelerini de unutmamak lazım ama Batı’da kılıç daima kalemden keskindir. Kalem ve bilim; Sezarların emrindedir.

Kazandıkça daha çok kazanmak isteyen bir batıl din olan kapitalizm; Batı’da insanlığa verilecek bir değer güvenilecek bir merhamet ve paylaşılacak bir nimet bırakmamıştır vesselam.  

 

 

HİSSE:

1-TÜRKİYE Suriye’den çekilecek- miş(!) Rus, Suriye Özel Temsilcisi demiş..

“Türkiye, ilk fırsatta Suriye'den çekecek. M-4 otoyolunun iki tarafına Türk ve Rus gözlem noktaları; İdlib’deki gerilimi azaltma bölgesinde teröristlerle(!?) mücadele..” de konuşulmuş..

Ne diyelim… Demek iki devlet de bezgin, yorgun..(!)

Kengere; nereye demişler! Rüzgarın gittiği yere demiş.

 

2-Çeçenistan’a Öcalan Parkı

Çeçen lider Ramazan Kadirov; Kocaeli’nin Körfez Belediyesinin yaptırdığı Cevher Dudayev Parkı’ndan dolayı Türkiye’yi “teröristlere arka çıkmakla” suçlamış. Eğer geri adım atılmazsa; misilleme olarak, Grozni’de Abdullah Öcalan Parkı açacağını söylemiş.

Mahkumların kafasına kurşun sıkan, aslanlara parçalatan Deli Kadir bu..

Delidir, ne yapsa yeridir.

3-TRT, STV’ye mi özeniyor ne?

Bir zamanlar; STV’den “Sır Kapısı, Büyük Buluşma, Beşinci Boyut, Tek Türkiye, Şefkat Tepe, Kollama, Nizama Adanmış Ruhlar...” dizileri vardı. Kamuoyunu yönlendirmek, şekillendirmek istiyorlardı. Jandarma, emniyet hatta yargıya yön ve ayar veriyorlardı.

Halkın ve Hakk’ın tercümanı olamadılar. Adaleti güce uydurdular ve Gayretullah’ın kayasına tosladılar.

TRT’deki Teşkilat dizisine dert ve ders olsun Gundîno..!

4- Vatandaş şaşırıyor..

Kayseri Kocasinan ilçesinde, gece tuvalet arayan vatandaş, yanlışlıkla pencereyi açıyor. Yere çakılmış zavallım.

Dikkat şart ama unutmayalım; “Ayı’nın da suçu var(!?)”