Avrupa’ya gidince; Avrupa’yı Avrupa yapan sosyal ve siyasi istikrarının önemli sacayaklarına; siyaset, sermaye ve medyanın seyir hattına da baktım.

Orada toplumun siyaset gibi bir derdi yok. Vatandaşın –en azında kendine yetecek kadar- kendi yaşamı için gereken sermayeyi bulma gibi bir derdi de yok. Halkı; yollara döktüğü hafriyat ve molozla istediği yere çeken medya da yok gibiydi!.. En azında görünürdeki manzara buydu.

Yakın tarihi; keşif ve işgal, köleleştirme, tehcir, etnik temizlik, soykırımların tarihi olan bir Avrupa’nın bu üç sacayağında ciddi sorunlar olmalı!..

Hem Rabbimin vaadi’dir; “…zerre ağırlığınca bir iyilik veya bir kötülük yapan karşılığını görecek!”

“Etme kuzum bulursun. Ne ekersen onu biçersin. Rüzgâr eken fırtına biçer!..” Bunlar, milletlere mal olmuş ortak atasözleridir.

Hakikat buysa Batının siyaset, sermaye ve medyasındaki sorun nerde?

Görünen kusursuz işleyen çarkına rağmen, Avrupa’da da birikmiş sorunların olduğunu, nefeslerinin kesildiğini hızlıca öğrenen, gören bir Avrupa’yı da gördüm.

Aç kalmış bir kediye acıyan Batının aslında kanayan yaralara merhem olmak isteyen Batılı insanların çok olduğunu gördüm. Esasen “Yüz Yıl, Otuz Yıl Savaşlarının sefaletini yaşamış; akabinde iki tane dünya savaşının ağır bedellerini ödemiş Avrupa’nın bu felaket ve dramlardan hiç ders almadı”ğını söylemek adil değildir. Gazze’nin feryadını da hakkıyla duyuyor!..

Onun için meydanlara koşuyor! Ne var ki eli ayağı kelepçeli hem de ayrı ayrı üç yerden!..

Siyonist Terör Sermayeye ait olan bu zincirler öyle değme zincirlere benzemez!.. Belli ki bu illet, Batı’da da en az bizimki kadar hatta daha fazla hassas çalışmış. Oradaki derin ve hassas çalışmalarının sonucunda da Hayfa limanına çantasıyla gelen Siyonist Sığınmacı, Yavuz hırsızı oynamış ve oynuyor.

Adolf’un “Benim kavgam” eserinde, Siyonist illetin, bir devletin bu üç sacayağına nasıl sindiği, nemenem bir tehdit/tehlike olduğu detaylıca anlatılmış ancak şahit Hitler gibi bir canavar olunca nebi katili Lanet bizzat şahidin ardına gizlenmeyi başarabilmiş.

Batıya rağmen gözüken Batı, aslında oradaki Siyonist hâkimiyettir.

Batı; dünya hakimiyeti ve zenginliklerin sömürülmesi için dünyayı yakarken; Siyonist Terör Sermayesi de Batıyı yakıyordu; sessiz ama sinsice ve şeytanın tüm hileleriyle!..

Cephe gerisi boş kalan batı; teknoloji ve gücünün sarhoşluğuyla dâhilde sermayeye konan Laneti düşünme zahmetine giremedi. Öylesine kolu kanadı kırık acınası haşerat deyip geçti..

Çok geçmeden; o haşerat; Batının Beyaz Adamının cebren ve hileyle masum ve mazlumların yurdundan getirdiği zenginliklerin müstahkem mevkilerine konuşlandı. Damla damla biriktirdiği haram sermayesinin faizli havuzları, gölleri, denizleri oldu!..

Bugün ve yarınlar için etkili ve yetkili olacak hedef adamlar buralarda belirlendi. Etkin ama sefahat ve sermayenin kulu olacak zayıf karakterli ama mahir aileler, kişi ve kesimler daha eğitimlerinin başında belirleniyordu. Fuhuş, kumar ve cinayetlerin işlendiği Epstein Adası olmasa da benzer tarz ve taktiklerin olduğu muhakkak.

Adam devşirme makinası olarak kullanılan sermayenin yanında fuhuş tuzakları da yamandı. İşte bu tuzaklara düşen zevat; ABD başta olmak üzere mevcut Batı’da şimdiki etkili ve yetkili kişiler.

Yani siyaset; nice zincirlerle zincirlenmiş, kayıtlı, tapeli.. zavallıların elindedir. İtiraz etmek kolay mı?

Batının yarası içerde. Terör, terörist, demokrasi, insan halkları, mazlum ve zalim kavramları bu Çeteye göre tanımlanır.

Ben buna da iz’an, vicdan, iman nuruyla inandım.

Bunu; teşhis, tespit, teşhir eden de Gazze Masumiyet Destanı ve Aksa Tufan’ıdır. Var olsun! muktedir, iktidar olsun!.. Vesselam.

Not: Yazıya devam…