PKK kurulduğundan bu yana çeşitli alanlarda mücadele etti. Bu mücadele alanlarından biri, kendilerinin feodal-komprador dedikleri kesimdir.

Feodal kesim; kırsalda olan ağalar, şeyhler veya beglerdir. Kendilerince feodaller varlıklarını Türk faşizmine bağlamışlardır. Bundan dolayı PKK’nın doğal hedefi halindedirler. Kompradorların ise kentlilik özellikleri gösteren bir nevi feodaller olduğunu iddia ederler. Bunlar kentlerde acenteler, bayilikler vesilesi ile paraya kavuşmuş şehir ağalarıdırlar. Dolayısıyla kompradorlar da PKK’nın tasfiye listesinde yerlerini almaktadırlar.

PKK, kendisi dışındaki Kürdî örgütleri; ilkel milliyetçi, feodal ve komprador olarak tanımladığından bütün bu yapıları devrimin önündeki engeller olarak görmekte ve tasfiye edilmesi gereken unsurlar olarak değerlendirmektedir.

Kuruluş aşamasında PKK’nın hedef kitle olarak seçtiği üç önemli yer ön planda idi: Batman, Ceylanpınar ve Nusaybin-Kızıltepe hattı.

Bunlardan Batman’da Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Rafinerisi vardı ve bünyesinde bir hayli fazla işçi barındırıyordu. Bilindiği üzere sol jargonda işçiler proletarya sınıfından sayılır ve devrimin esas sahipleri olarak görülürler. Bu nedenle Batman’daki Petrol Sendikasının işçileri ve yönetimi tüm sol örgütlerin dikkatini üzerine çekmekteydi.

Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği ve buradaki işçi sendikası, sol örgütler için taban bulma açısından cevher bulunan bir maden hüviyetindeydi. Ayrıca Ceylanpınar’ın sınırda bulunması PKK açısından önemli bir jeopolitik konum olarak tespit edilmiştir.

Nusaybin-Kızıltepe hattı ise önemli ölçüde tarım işçisini bulundurması açısından hassas idi. Bilindiği üzere sol jargonda proletarya kadar köylü kesimi de önemsenir. Yani köylüler ve proletarya devrimin ana direkleridirler. Bunların desteklenmesi ve devrimde esas unsur olarak görülmeleri gerekmektedir.

PKK kurulduğunda bahsettiğimiz bölgelerde başka Kürdî örgütler hâkim durumdaydılar. PKK bu örgütleri tasfiye ede ede alan kaptı. Örneğin bu Kürdî örgütlerden KAWA, köylülüğün temsiliyeti açısından ön plandaydı. Tasfiye edildi. Diğer bölgelerde KUK etkindi, tasfiye edildi.

Neticede PKK’nın kendisi dışındaki Kürdî yapılara savaş açmasının altında yatan temel argüman budur ve PKK hala bu anlayıştadır. Nitekim bu anlayışını değiştirmediği için 1990’lı yıllarda Hizbullah ile çatışmaya girdi. Hizbullah, geçmişte yaşanan bütün bu çatışmalar ışığında şiddete karşı şiddet şeklinde bir savaş yürütüp, PKK’ya geri adım attırdı. Diğer bütün örgütler PKK karşısında mağlup oldu ve bir şekilde marjinalleştiler.

Halihazırda yeni bir barış sürecine girilmiştir. İnanıyorum ki bunun altında yatan temel esas, yine alan hakimiyeti siyasetidir. Çünkü Kürt sorununu dile getirme ve önerdiği çözümlerle taşları yerinden oynatma hususunda HÜDA PAR aksiyoner bir yapı arz ediyor.

PKK’nın HÜDA PAR endişesi, son zamanlarda en yetkili ağızlardan dile getirilmektedir. Irak’taki KDP’ye benzer bir yapının Türkiye’de oluşturulmaya çalışıldığını iddia etmektedirler.

Önerilen barışa balıklama atlama ve bu vesile ile AK Parti ile yakınlaşma siyasetinin nedenlerinden biri HÜDA PAR’ın alandaki etkinliğini engellemeye matuftur.