İslam’da Ticaret, Tüccarın Ahlakı ve Şahsiyeti-2
Hz. İbrahim Kâbe inşasıyla mimarlık alanında ön plana çıkmıştır.
Hz. Lokman doktor-hekim ve eczacı,
Hz. İlyas iplikçilerin piri ve dokumacıydı.
Hz. Yusuf saati icat eden, siloları kuran ziraat mühendisi ve ekonomi uzmanıydı.
Hz. Yunus balıkçılıkla uğraşmış,
Hz. Davut demiri işleyen ve zırh yapan bir usta olmuş,
Hz. Peygamberimiz ise tüccardı.
Peygamberimiz, 23 yaşında iken Hz. Hatice ile mudarebe (sermaye ve iş ortaklığı) yöntemiyle ticaret yapmış, bu süreçte sergilediği güvenilirlik (El-Emin) sıfatını daha da pekiştirmiştir. Peygamberlik öncesi yaptığı ticaretin, peygamberliğine olumlu yansımaları olmuştur. Çünkü ticarette kâr-zarar hesabı yapma, basiretli olma, planlı hareket etme gibi özellikler kazandığı için Risalet görevinde de olaylara daha geniş bir perspektiften bakma ve doğru kararlar alma yeteneğini geliştirmiştir.
Basiretli tüccar, doğru görüş, uzağı görebilme, seziş, anlayış, kavrayış, dikkat ve öngörü sahibi olmalıdır. Ticaretin birinci amacı kârdır; ancak işletmenin, faaliyeti ve istihdamı artırması da önemli hedeflerdir. Zarar ihtimalini azaltmak için her işten önce iyi bir fizibilite çalışması yapmak gerekir. Araştırmalı, incelemeli ve işin uzmanlarına danışmalıdır ki basiretli bir tüccar olsun.
Tüccarın kalbini ve gönlünü koruması için dikkat etmesi gerekenler şunlardır:
Sağlam bir inanç (akide),
Ticari hukuku bilmek,
Kanaat sahibi, sadık ve Salih dostlar edinmek,
Yapılan ticarete Allah’ı ortak etmek,
Ölümü hatırda tutmak.
Hz. Peygamberimizin ticaret hayatı, günümüz konteyner ve kamyonları ile yapılan ihracat ve ithalatın bir benzeri olarak, develerle başka şehirlere yapılan ticaretle gerçekleşmiştir. 23 yaşında Hz. Hatice ile mudarebe usulüyle yaptığı ticaret, El-Emin sıfatını pekiştirmiştir.
İdeal bir tüccarda bulunması gereken özellikler:
Sıddıkiyet (Allah ile olan bağlarının kuvvetli olması),
Rahmaniyet (merhametli olmak),
Ehliyet (işinde ustalık ve yeterliliğe sahip olmak),
Kabiliyet (yaptığı işte uzman olmak),
Semahat (cömertlik).
Hz. Ömer’in dediği gibi: “Yapacağı ticaretin İslami esaslarını bilmeyen kimse, bizim çarşı ve pazarımızda alışveriş yapmasın.”
İslamiyet’in yeryüzüne yayılış tarihi incelendiğinde, tüccarların öne çıktığını görebiliriz. Endonezya ve Malezya halklarının Müslüman olmaları, tüccarların vesilesiyle gerçekleşmiştir. Bu durum, tüccarların iman ve İslam’ı götürmeden önce helal kazancı ve ahlaki değerleri de taşıdıklarının bir göstergesidir. İyi, güzel ve doğru olanı temsil eden tüccarlar, ilahi vahyin ilk etkilerini de çarşıda pazarda ilk muhatapları olan insanlar aracılığıyla yaymışlardır. Dolayısıyla, Kur’an’ın dış dünyaya girdiği ilk alan ticaret olmuştur.
Tüccarlar, ticaretlerinde helal alışverişi ve İslami ahlakı yaymanın yanı sıra, ibadetlerinde de bu değerleri esas almışlardır. Onlar, ibadetlerini yalnızca bu dünyada değil, ahirette de önemserken, aşk ve samimiyetle ibadetlerini devam ettirmişlerdir. Bu tutumları, diğer insanlara örnek olma konusunda da etkili olmuştur.
Ticaret, insanın kendisini tanıması ve çevresini iyi bir şekilde anlaması için faydalı ve güzel bir yapı sunar. İnsanları tanımada iyi bir ölçü ve belirleyici olan ticaret, şahsiyet ve kişilik gelişiminde de önemli bir rol oynamaktadır. Ticarette doğruluk, hakkaniyet, güven ve samimiyet kazanılabilir; bununla birlikte, bunların kaybedilmesi de mümkündür. Günümüzde ticaret, insanları tanımak için komşuluk ilişkilerinden ve yolculuklardan daha öndedir. Belki de şu anda komşumuzu iyi tanımıyor olabiliriz; ancak yüzlerce kilometre ötede olan biriyle ticaret yaparken, o kişiyi daha iyi tanıma fırsatı buluruz. Aynı zamanda yaptığımız ticaretle kendimizi de daha iyi tanıtma imkânı elde ederiz.
“Dürüst tüccar; Peygamberler, Sıddıklar ve Şehitlerle beraberdir.” Bu mübarek hadisi şerife mazhar olmayı diliyoruz.