• DOLAR 35.484
  • EURO 36.674
  • ALTIN 3075.47
  • ...

Kana doymayanlar bölgemizi yeniden kanla harmanlıyorken… En yakınından en uzağına kadar birçok ülke Kürtleri konuşup, Kürtlerin kanı üzerine hesaplar yapıyorken… Kürtlerin bugünü ve gelecekleri hakkında hükümler veriyorken… 70 küsur yıldır Filistin’i işgal eden ve bir yıldır Gazze’de soykırım yapan israil ile onun hamisi ve yeryüzünün en büyük katliamcısı olan ABD dahi kendilerini Kürtlerin kurtarıcıları olarak takdim ediyorlarken… Ve Kürtlere tahakküm eden rejimlerin yöneticileri hala hak gaspında diretiyorlarken… Evet, bütün bu olumsuzluklara rağmen biz Kürtler ne istiyoruz, ne yapıyoruz ve ne yapmalıyız?

Belki hatırlayanlarınız olur, geçen Şubat ayındaki yazılarımdan birinin başlığı şöyle idi: “Kürtler de düşünebilir, sorgulayabilir ve muhakeme yapabilir mi?”

Bugün de bu soruyu sorma ihtiyacı duymamın nedeni, bazı Kürt gruplarının Kürtlerin kurtuluşunu emperyalistlerin yanında olmakta ve onların çıkarları uğruna savaşmakta görmeleridir.

Önce Kürtlerin ne istediklerinden başlayalım…

Bir kısmımız milli bir devlet isterken, bir kısmımızın da olduğumuz devletlerde bizi haklarımızla birlikte tanıyan ve tanımlayan bir statü istediği artık kimseye sır değildir. Tabii, Kürtler olarak şöyle bir gerçekliğimizin olduğunu da unutmayalım… Ne devlet isteyenlerimiz nasıl bir devlet istedikleri konusunda hemfikirdirler ne de mevcut devletler içinde statü talebinde bulunanlarımız bu statünün içeriği hakkında hemfikirdirler. Her iki tarafın da kendi aralarında sağlıklı tartıştıkları ve yazdıkları vaki değildir.

Öyleyse ne yapmalıyız?

Evvela belirtelim ki, diğer milletler için meşru olan devlet, Kürt’e de meşrudur. Ancak şu da bir gerçektir ki, bir milletin devlet olabilmesinin hem kendilerinden ve hem de dışarıdan kaynaklanan şartları vardır. Bunun ayrıntılarına girmeden kendi düşüncemi arz edeyim: Ben, “ne olursa olsun, illa da milli bir Kürdistan devleti olsun” diyenlerden değilim. Benim olmazsa olmaz olarak gördüğüm şart, adalettir. Varlığımızı mevcut devletlerin içinde de devam ettirebiliriz. Yeter ki, adil olsunlar.

Buna karşılık, “her nasıl olursa olsun ve kimlerin aracılığıyla olursa olsun, ille de bir bir ulus devlet – Kürdistan olsun” diyenler de vardır. Ki bunların yolu, Kürtlerin hamiliğine soyunan ABD, israil ve Avrupa ile de kesişiyor. Anılan ülkelerin de amacı, hem Kürtlerin ve hem de içinde yaşadıkları devletlerin bu zaaflarını kullanmaktır. Her ne kadar bazı yapılar emperyalistlerin hizmetine girmeye teşne olsalar da, Kürtlerin ezici çoğunluğu ABD, israil ve Avrupa ülkelerinin kendilerine tahakküm eden rejimlerden kat be kat zalim olduklarının bilincindedir ve mücadelelerini de bu hassasiyet içinde vereceklerdir. Dolayısıyla Kürtler olarak yapmamız gereken iş, bir taraftan zulümleriyle müsemma devletlerimize karşı hakkımızı alma mücadelemizi verirken, diğer taraftan da emperyalistlerin bizi kendi emellerine alet edecek her türlü girişimlerini de boşa çıkarmaktır.

Bize tahakküm eden rejimler de bu emperyalistlerin dayatmalarının birer eseri olduklarına ve biz Müslüman halkları temsil etmediklerine göre, bu mücadelede yalnız olmadığımızı bilmeliyiz. Çünkü bu rejimler sadece Kürtlerin haklarını gasp etmemişler, sözde milliyetçiliğini yaptıkları Türkleri, Farsları ve Arapları da temsil etmiyorlar. Biz halkların kadim kardeşliğimizde oluşan fetret de bundandır.

Nitekim Türkiye Devleti de bu gerçeği kabullenmiş olmalı ki, Devlet Bahçeli üzerinden adını koymadıkları yeni bir süreç başlatmış bulunuyor. Ki bu süreci(adalet ekseninde) biz de destekliyoruz. Bu süreç, eğer adalet ekseninde başarıya ulaşırsa, ne ala… Yok, eğer önceki gibi bu da akamete uğratılırsa Türk, Kürt ve diğer unsurlarıyla birlikte yapmamız gereken, ülkemizin bütünlüğü içinde ve aynı gemide olduğumuzun bilinciyle mücadelemizi sürdürmektir.