İslam İktisadında Mal Değil İnsan Değerli
İslam iktisadı, İslam inanç sisteminden bağımsız değerlendirilemez. İslam inancına göre yeryüzünde en şerefli mahlûk insandır. Mal ise eşref-i mahlûkat olan insan hayatının mutluluğunu sağlayan bir araçtır, ama Sosyalizm ve Kapitalizm’de mal herkesin kolayca ulaşamayacağı ortak bir ilah olarak görülür.
Kapitalizm’de bu İlah’a her şey feda edilir. Bu ilah’ın yüceltilmesi için gelir artıran her amel makbul kabul edilir. Bu uğurda toplumları sömürmek ve katliamları gerçekleştirmek dâhil her amel faydalı ve meşru kabul edilir.
Sosyalizm’de de aynı ilah mukaddes kabul edilir. Bu ilaha ulaşma ve faydalanmayı her fert istese de ulaşamayacak kadar bu ilahtan faydalanmak, ferdin hayatta kalacak kadarından istifade edilebilir. O ulvi(!) ilaha fert adına devlet denilen yapı, ancak uygun gördüğü kadarından istifade ettirebilir. Ve bu da ihtiyaç miktarınca yasaların belirlediği kadarı verilebilir. Komünizm ve Kapitalizm’in bu çarpıklığı Kur’an’ın İbrahim suresi üçüncü ayeti güzel beyan eder.
İslam iktisadının bağlayıcı bir inanç sistemi olduğunu söyledik. İslam inanç sisteminin başat konularından biri de insanın yaratılış serüvenidir. Ontolojik olarak insan Hz. Âdem ve Havva’dan dünyaya gelmişler. (A’raf/31) İnsan olarak mal edinmede tüm insanlar eşittir. Herkese eşit fırsatlar sunmuştur. İnsanı hem mal hem de insanın sultasından azade kabul eder. Birikmiş bir malın belirli limite ulaştığında yine belirlenmiş miktarını muhtaçların hakkı kabul eder. Ama bu konuda da ciddi bir dengeyi sağlayarak belli bazı sınırlar getirir.
İslam bu konuda her ferdin kendine karşı güven taşıyan bir toplumu oluşturur. Küresel güçlerin günümüz dünyasında zayıf ülkeleri sömürü aparatı olarak ezdiklerini, İslam iktisadı asla kabul etmez. Bu konuda komşusu aç iken tok yatmamayı esas alan İslam’ın bu prensibini ferdi, toplumsal ve milletlerarası bir boyutta ele almamız gerekir. Dolayısıyla fakir ülkelerin zengin ülkelere aşırı borçlu oldukları bu durum, İslam iktisadına tamamen ters bir uygulamadır.
İslam her konuda olduğu gibi mali durumda da adaleti esas alır. Mali adaletin milletlerarası olmasını da şart koşar. İslam iktisadı sömürünün her türlüsüne karşıdır. İslam iktisadı serbest piyasa ekonomisini teşvik edip uygun görür. Ama bu konuda piyasa varlıklı bazı fert, şirket ve devletlere karşı “Nahr ve Tas’ir” denilen fiyat kontrol sistemi gibi zaruretler de getirmiştir.
Yeryüzünde Allah’ın halifesi olan insanın dünya ve ahiret hayatının her iki safhasında hesap vereceğine kesin olan inancı vardır. Bu inancı taşıyan her insanın en büyük otokontrolü, Yüce Allah’a verecekleri hesabın varlığıdır. Her konuda olduğu gibi, mali konuda da her seviyede hesap verebilirliği şart koşar. Bu; iki kişi arasında olduğu gibi, iki şirket arasında da geçerlidir. Kitle iletişim ve ulaşım araçlarının dünyayı biraz daha yan yana veya iç içe getirdiği bir ortamda, bunun milletlerarası boyutunu da İslam iktisadı uygun görür. Yani İslam iktisadı, bazı güçlü milletlerin ve küresel şirket güçlerinin zayıf toplumları sömürmesini asla kabul etmez.
İslam iktisadına göre sorumluluk iki türlüdür; biri kulun kula karşı olan sorumluluğu, diğeri de kulun Yüce Allah’a karşı olan sorumluluğudur.