Bereket, rahmet, hayır ve hasenat yüklü bir Ramazan-ı Şerif geçirdik, elhamdülillah. Yerine getirdiğimiz ibadetlerle birlikte sayısız kazanım elde ettik. Ancak önemli olan, bu ibadetleri Ramazan sonrasında da sürdürebilmek, az da olsa devam ettirmektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Az da olsa amelin devamlısı makbuldür” (Buhârî, Rikâk 18) buyurmaktadır.
Seher vakitlerinde uyanıp ailecek sahur sofralarında bir araya geldik. Bu vakitlerde kalkmak, herkes uyurken uyanmak, sıcak ve yumuşak yatakları terk etmek, abdest alıp iki, dört veya sekiz rekât gece namazı kılmak, kıyamlarda, kıraatlarda, rükû ve secdelerde bulunmak büyük bir kazanımdır. Seher vakitlerinde yapılan dualar makbuldür, fecir vakti okunan Kur’an ise şahitlik edilendir. Önemli olan, bu kazanımı devam ettirmek, en azından iki rekât da olsa seher vakitlerinde kalkıp ibadete devam edebilmektir. Kendimiz, ailemiz, davamız ve zulüm altındaki kardeşlerimiz için dua etmeyi sürdürmektir elzem olan.
Sahurlardan sonra camilerin yolunu tuttuk, cemaatle sabah namazını kıldık. Cemaatle namaza devam etmek kişinin imanındandır. Hele ki sabah namazını camide kılmak, Ramazan’da kazandığımız en önemli alışkanlıklardan biridir. Ramazan sonrasında da sabah namazı ile dirilmek, Allah’ın aman ve emniyetine girmek, gecenin yarısını ibadet ile geçirmiş gibi sevaba nail olmak, en doğru ve en faziletli olandır.
Bir ay boyunca oruç tuttuk ve nefsimizi terbiye ettik. Gözümüzü, dilimizi, kulağımızı, zihnimizi ve fikrimizi haramlardan uzak tuttuk. Ancak asıl önemli olan, bu disiplini Ramazan sonrasında da sürdürebilmektir. Bulunduğumuz mukabelelerde satır satır takip ettiğimiz Kur’an’ı okumaya devam etmek, Ramazan boyunca aşina olduğumuza kulak vermek gerekir. Kimimiz ayda bir, iki veya üç hatim indirdi. Ramazan sonrasında da bu kadar olmasa da Kur’an okumayı bir alışkanlık haline getirmek önümüzü aydınlatan bir meşale olacaktır.
Bu ayda zekât, fitre, iftar yemekleri ve diğer infaklarla tasaddukta bulunduk. Yakın akrabalarımızı, komşularımızı, çevremizdeki yoksulları unutmadık. Ve en önemlisi, Gazze’de, Filistin’de ve dünyanın dört bir yanında mazlumiyetin pençesinde hayatta kalmaya çalışan kardeşlerimiz için seferber olduk. Onlar bombalar altında bir lokma ekmeğe, bir damla suya muhtaçken bizim sofralarımız nasıl dolup taşar? Ramazan işte bu bilinci bize kazandıran bir okul oldu. Bu şuuru kaybetmemek, mazlumun yanında olabilmek, sevap kazanmanın ötesinde insanlığımızın bir gereğidir.
Camilerde cemaatle namaz kıldık, teravihlerde omuz omuza durduk, yeni dostluklar edindik. Ailecek camiye gitmeyi öğrendik. Çocuklarımızın, caminin huzur dolu atmosferine alışması için sabır gösterdik. Ramazandan sonrasında da bu alışkanlığı devam ettirerek, evlatlarımızı Rablerini tanıyan, Peygamberlerini seven ve dünya ile ahretine faydalı bireyler olarak yetiştirmeye gayret edeceğiz.
Camilerde itikâfa girdik, bu sünneti ihya ederken aslında kendimizi ihya ettik. Saatlerce ibadet, fikir ve zikirle meşgul olduk. Allah’ı daha çok tesbih etmeyi, kendi nefsimizle baş başa kalmayı, dünyanın telaşından uzaklaşmayı öğrendik. Allah ömür verirse, bundan sonraki Ramazanlarda da itikâf ibadetini devam ettirme kararı aldık.
Mevla’mız bizleri nice hayırlı, bereketli Ramazanlara ulaştırsın. Kalplerimizi Ramazan’daki gibi arı ve duru, ibadetlerimizi daim, dualarımızı makbul eylesin inşallah. Âmin.