Kazanmak ya da kaybetmek savaşların olası sonuçlarındandır. Hak ile Batılın mücadele etmeye başladığı ilk günden beri bu böyle olmuş. Zaman ve zeminin merhametsizliğiyle ya da haktan yana olanların zayıflık ve gafletleri yüzünden batılın hakka galebe çaldığı zamanlar olmuştur.
Ama hiçbir zaman bu kadar zillet bu kadar büyük bir gaflet bürümemişti Hak coğrafyasını. Moğollar baştan başa Ümmet coğrafyasını çiğneyip mezardaki ölüleri dahi bir kez daha öldürürken bile ümmetin üzerindeki zillet perdesi bu kadar kalın değildi.
Bir sabah cılız da olsa bir güneşin doğup coğrafyayı aydınlatarak bağrından yiğitler çıkaracağına dair umut hep vardı ve de öyle olmuştu. Nihayetinde bir Ayne’l Calut sabahında güneş ümmetten yana doğmuş ve bugünkü Filistin Coğrafyasında Moğollara ilk yenilgi tattırılarak sonun başlangıcı için sura üflenmişti.
Kutsal ittifak adı altında Haçlılar defalarca saldırıp Kudüs’ü bile işgal edip yakıp yıktıklarında dahi Ümmet bir Mahmut ya da Selahaddin umuduyla sabahlayıp kurtuluşa çağıran sabah ezanlarıyla uyanabilmekteydi.
Ve nihayetinde bir sabah, Kudüs semalarında yankılanan ezan sesi ve Akka’nın fethi ile Haçlı seferleri de sona eriyordu.
Haçlılarda tıpkı Moğollar gibi Filistin topraklarında mağlubiyetin ve sonun başlangıcının tadına varıyordu.
Ya şimdi… Ümmet hiç bu kadar çaresiz ve zelil bir hale bürünmüş müydü? Ufukta bir Selahaddin, bir Zengi ya da Sultan Baybars gören var mı?
Ümmetin başına bela olan iki büyük ifsat ordusunun bitimi Filistin coğrafyasında başladı. Çünkü orası yani Filistin Coğrafyası ‘Ümmet’in Kalbidir’ Ümmetin geçmişteki kahraman evlatlarının kalpleri ‘Ümmet’in Kalbinin’ işgal altında olmasına dayanamadı.
Kalpleri ellerine, kollarına, beyinlerine hükmedince de o yüce insanlar; Ümmeti, Ümmetin kalbini kendi yürekleri gibi azat kıldılar.
Ya şimdi var mı öyle babayiğitler? Kaldı mı ümmetin başında öyle Azad yürekliler? Nerede Kürt Selahaddin’in torunları? Nerede Türk Zengilerin, Baybarsların torunları?
Dedim ya hem Moğolların hem de Haçlıların sonunun suru Filistin topraklarında üflenmiştir, diye. Tarih bunun şahididir.
Ama Tarih bir de şuna şahittir ki, üflenen suru tutan el de o sura itaat edip surun sancağı altında kılıç kuşanan komutanlar da çoğunlukla ya Türk’tü ya da Kürt’tü.
Bugün bir kez daha tarih, Filistin Coğrafyasında Ümmetin hatta tüm insanlığın başına bela olan siyonist keferesinin izalesi için davetiye çıkarmaktadır.
İzzet ve Cennet pulu ile pullanmış bu davetiyenin adresi ev ev, yürek yürek bütün bir ümmet coğrafyasıdır. Hani hep deriz ya ‘davete icabet etmek sünnettir’ diye. El hakk bu doğrudur. Ama bu davete icabet etmek sünnet değil farzdır belki de farz-ı ayndır.
Bir liderin, ittifakın, ülkenin çıkıp da sura üflemesi lazım artık.
Ama böyle bir umut var mı?
Bilemiyorum.
Dedim ya Ümmet hiç bu kadar çaresiz ya da zelil olmamıştı.
Bakmayın siz coğrafi olarak güneşin her sabah Allah Azze ve Celle’nin emrine uyarak doğudan doğduğuna. Aslında Ümmet coğrafyasının güneşi yıllardan beridir batıdan doğuyor da biz ayırdına varmıyoruz.
Ama her şeye rağmen Allah’tan umut kesilmez.