Türkiye’nin zararlı unsurlardan temizlenmesi lazım. Her alan için bu böyle. Zararlı ürün veya ideolojilerden tutun, zararlı kanun maddelerine kadar bütünüyle bir silkeleme ihtiyacının olduğu ortadadır.

Gıdalarımızın, yiyecek-içeceklerimizin tüm müskiratlardan ve tiksinti uyandıran maddelerden arındırılması elzemdir.

Toplumların baş belası alkolün, uyuşturucunun ahalide açtığı yaraları sıralamakla bitiremezsiniz. Buralardan rant sağlayanların ayak diretmesiyle sonuç alıcı tedbirlerin alınamayışı herkesin malumudur.

Sadece Ankara’da, son birkaç hafta içerisinde sahte içki diye tanımlanan alkolden can verenlerin sayısı 63 oldu. Genel itibarıyla alkolün zararlarından dem vurulurken, neredeyse cadde başı açılan tekel bayileriyle ilgili nasıl bir mantıklı açıklama öne sürülebilir?

Diğer yandan, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın arada bir yayınladığı gıda takip listelerinde lüks lokantaların veya “ünlü” diye tabir edilebilecek firmaların halka haram/zararlı gıdalar yedirdiği ortaya çıkıyor ve her yayınlanan yeni listede yenilerinin bu hıyaneti gerçekleştirdiği ifşa oluyor. Demek ki müeyyidelerin caydırıcı olmaktan uzak olması nedeniyle başkaları, yayınlanan listelerden ders almayıp aynı kötülüğü kendileri de yapmaya devam ediyor.

Başka, içler acısı bir husus da kanun ve sözleşmelerle zararlı unsurları cüretlendirerek halkın üzerine kötülükleri adeta boca edip durduk. İstanbul Sözleşmesi ve benzer kanunlarla fıtrata savaş açılarak, “onursuzluğu onurlu olmak” diye pazarlayacak kadar ileri giden zararlı akımların oluşmasına sebebiyet verildi.

Ahlaksızlığı yayan oluşumların dışarıdan fonlandıkları belgeleriyle ortaya çıktı. Toplumu ayakta tutan değerlerin ortadan kaldırılması için milyar dolar para aldıkları anlaşıldı. Kesinlikle hem kendilerini hem de tüm bir ülkenin değerlerini satan bu hain yapıların ve zararlı unsurların önünün alınması için harekete geçilmelidir.

Kanun demişken, TBMM’ye sunulan yeni kanun teklifiyle ilgili de halkın başına yeni çorapların örüleceği iddiaları yoğun bir şekilde dile getiriliyor. Türkiye’nin ilk İklim Kanunu Teklifi’nin yasalaşması halinde, zamanla oluşturacağı zararı şimdiden tahmin etmek zor olmasa gerek diye değerlendirmeler yapılıyor.

Dünyayı kirleten vampirlerin –başta ABD olmak üzere birçok ülkenin– iklim değişikliğiyle mücadeleyi takmadıkları bir hengamede, Türkiye’nin başka hiçbir sorunu yokmuş gibi bununla uğraşıyor olması ayrıca dikkatle izlenmesi gereken bir durumdur.

Şu an dünyada en çok karbondioksit yayan ülkeler Çin, ABD, Avrupa Birliği, Hindistan ve Rusya’dır. Bunlar kendi sanayilerinden ödün vermeden dünyayı boğuyorken, Türkiye’nin bütün alanlara kısıtlama getirecek adımlar atıyor olması gerçekten şüphe uyandıran bir olay olarak değerlendiriliyor.

İstanbul Sözleşmesi ve Terörün Finansmanının Önlenmesi konusunda olduğu gibi, halkın büyük bir çoğunluğunun İklim Kanunu Teklifiyle ilgili de endişeleri var. Paris İklim Anlaşması doğrultusunda Türkiye’nin bağımsızlığına yönelik bir tehdidin söz konusu olduğuna dair kayda değer yorumlar ve değerlendirmeler gerçekten endişelendiriyor.

Son olarak; Türkiye’deki zararlı unsurlardan “Kemalizm Tarikatı”ndan söz etmeye gerek yok. Bütün çekilen sıkıntıların sebebi o çünkü! Ve aklı başında herkes bunu biliyor. Türkiye’nin muasır medeniyetler seviyesine çıkmasının yolu da bu gerici, bölücü ve ayrıştırıcı anlayıştan kurtulmaktan geçiyor.