Bazen insan kendi kendine soruyor: “Hayır nedir bu çabalar? Bu diplomasi, bu ziyaretin nedeni. Niyetleri Suriye’nin geleceğine katkıda bulunma mı yoksa akbabalar gibi Suriye’nin ölmesini mi bekliyorlar? Bunların geçmişine bakılırsa niyetleri bir an önce Suriye’nin ölü hale gelmesidir. Bu nedenle Suriye ile diyalog kurmayan ülke kalmadı.” Birkaç istisna dışında, Batılı ülkeler, ABD dahil olmak üzere birçok ülkenin bakanları, başkanları ve hatta devlet liderleri Suriye’nin mevcut hükümet yetkilileriyle görüşmeler yapıyor. Bir yandan ambargolar kaldırılıyor, yatırım planları hazırlanıyor. Öte yandan ülkeyi bölmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Peki, Suriye’ye dost görünen bu ülkeler ne kadar dürüst? Gerçekten Suriyelileri çok mu seviyorlar ki böylesine Suriye’nin üzerinde düşünüyor, hesap yapıyor, planlar kuruyorlar? Elbette cevabı belli: Hiç kimse Suriye halkının geleceğini düşündüğü için bölgede bu kadar yoğun bulunmuyor. Herkesin bir çıkarı, bir menfaati var.

Bugün gelinen noktada neredeyse tüm bölge ülkeleri ve büyük güçler Suriye için ayrı ayrı planlar yapıyor. ABD, İngiltere, Fransa’dan Rusya’ya, İran’dan Türkiye’ye, İsrail’den Körfez ülkelerine kadar herkesin masasında bir “Suriye dosyası” mevcut.

ABD, binlerce askeriyle Suriye’nin kuzeydoğusunda bulunuyor. Deyrizor ve Haseke çevresindeki petrol sahalarını işgal ediyor. Kurduğu üslerle hem enerji kaynaklarını denetliyor hem de bölgedeki PKK/YPG unsurlarıyla sıkı ilişkiler kuruyor. Bu tablo, Şam yönetimini daha da zor durumda bırakıyor.

israil ise son aylarda saldırılarını artırmış durumda. Şam yakınlarındaki askeri noktaları, Hama’daki hava savunma sistemlerini sık sık hedef alıyor. Böylece Suriye’nin askeri kapasitesini zayıflatırken, kendi güvenlik alanını genişletiyor.

Peki, bu ülkeler ne istiyor?

Rusya, Lazkiye’deki Hmeymim hava üssü ve Tartus deniz üssü üzerinden Doğu Akdeniz’de kalıcı güç olmak istiyor.

İran, Lübnan’a uzanan “kara köprüsünü” koruma çabasında. Bu nedenle Şam ve Deyrizor hattında etkinliğini artırıyor.

Türkiye, İdlib’den Tel Abyad’a kadar uzanan bölgede güvenlik kaygılarıyla hareket ediyor. Ankara için PKK/YPG’nin oluşturmak istediği “koridoru” engellemek öncelikli hedef.

Irak, Suriye’deki istikrarsızlıktan doğrudan etkileniyor. Sınır güvenliği ve milis grupların hareketliliği, Bağdat yönetimini zor durumda bırakıyor.

Katar ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkeleri ise, Suriye’nin yeniden inşasında söz sahibi olmak ve siyasi dengeyi kendi lehlerine çevirmek için farklı ittifakların peşinde.

Tüm bu dış planların yanında, Suriye’nin kendi iç sancıları da hâlâ devam ediyor. Kürtler, Dürziler, Aleviler ve Sünniler arasındaki derin fay hatları sürüyor. Deyrizor’da ise Arap aşiretleri ile SDG arasındaki gerilim yeni çatışmaların fitilini ateşliyor.

Suriye bugün adeta yeni bir doğum sancısı çekiyor. Ancak bu sancıların sonunda doğacak olan “yeni Suriye”nin velayetini kim alacak? İşte en kritik soru bu. Çünkü velayeti elinde tutan güç, Suriye’nin geleceğinde at koşturacak. Umarım Suriye’nin velayeti zalimlere teslim edilmez. Gerçi bizim coğrafyamızda hangi ülkenin velayeti dışa bağlı değil ki? Dışa bağlı olan idareciler mutlaka bir gün halkları tarafından dışarıya atılacaklar. Örnek mi? Yine coğrafyamızdaki ülkelere bakın.
Allah’a emanet olunuz.