Gazze’deki Siyonist vahşet, soykırım ve holokost ikinci yılını doldurmak üzere…
Dile kolay mı, zor mu?
Vicdan kaldırır mı kaldırmaz mı?
Sorularını çok abes bularak ‘yıkım, ölüm, açlık, endişe, yakma, tahrip, katliam, maşeri suskunluk; direniş ve izzetle dolu’ iki koca yıl…
Gerisini varıp biz düşünelim, siz düşünün ve herkes düşünsün!
Yaşayan bilir, derler.
Yaşayanın haykırdığı ve Allah’a sessizleri şikâyet ettiği, gün gün değil, saat saat ölüm yağan bir imha ve jenosid…
Gazze’deki dram ve soykırım…
Sadece bir savaş, çatışma, kriz veya yerel direniş değil artık…
Gelinen noktada Gazze;
Müslüman halkların hakkıyla ensar olamadığı,
Müslüman ülke idarecilerinin ‘korkaklık, yalakalık ve üç maymunları oynamada’ level atladığı,
İnsanlık vicdanının iflas ettiği, sessizlik ve suskunluğun artık zulme ortaklığa dönüştüğü,
Eylemsiz bağırıp çağırmanın beş para etmediği,
Tarihsel bir utanç ve zillet belgesidir elimize atılan ve yüzümüze çarpılan...
Atılan her bomba, yakılan yıkılan her hastane, öldürmenin sırtlanlara bile rahmet okutacak her çeşidi, enkazın altındaki her minik beden ve masum can bu saatten sonra sadece israil, ABD ve bilumum şer güçlerin kötülüğü, cürmü ve katliamı olarak kalmayacak!
Konuşan, korkudan konuşamayan, menfaatlerinden ötürü susma orucu(!) tutan, zaferi ve kaybı mezhepsel saikler üzerinden kutsayan veya kınayan her lider, idareci, etkili, yetkili, aktivist, sanatçı, yazar, çizer ve halkın boynunda bir vebal ve ellerinde suç izi olarak kalacaktır.
Gazze, Yemen ve birçok mazlum beldede artık mümin canlar soykırım pazarında 70 kiloluk poşetlere sığdırılıyor.
Makam, koltuk ve mevki sarhoşluğu içinde selef halef hesabı yapanlar;
İzzet, onur ve haysiyetlerini Netanyahu’nun kıytırık tehditlerine pespaye edenler;
Kadın ve kızlarını cehennem dana’sı Trump’ın önüne meze yapanlar
Ve her seferinde “endişe verici gelişmeler yaşıyoruz” şeklinde diplomatik açıklama sunanlar…
Yapıp ettiklerinin israil ve ABD, Netanyahu ve Trump için hiçbir anlamı ve değeri yoktur. Ve Ebu Ubeyde’nin bir parmağının zalim kalplere saldığı korkunun zerresini sizin tümünüzün varlığı salmamaktadır.
Gün… Her yeni gün ısıtılan temcit pilavı gibi Siyonist alçaklığı, katliamı ve soykırımı konuşma, tartışma ve kınama zamanı değildir.
Gün… Yakılan yıkılan belde ve yapıların, yere düşen aziz can ve şanlı şehitlerin çetelesini ve AKSA yiğitlerinin burunlarını yere sürtüp leş kıldığı katil sürüsünün çaylı çerezli oturumlarda keyfini sürme zamanı değildir.
Gün… Her gün Gazze’ye düşen her bombanın İstanbul, Kahire, Tahran, Riyad ve diğer İslam başkentlerinde, hatta Berlin, Paris, Washington ve Kiev gibi Batı başkentlerinde yankılanması günüdür.
Gün… Çıkan bu yankının işgalci çeteye ve vahşetten beslenen haramilere güçle, kuvvetle ve orduyla yenilgi, zillet ve kısas olarak netice vermesi günüdür.
Her ses, her slogan, her yürüyüş, her basın açıklaması, her kınama, her yardım ve sosyal medyadaki her etkileşim hala bir dirilme, direniş ve mücadele doğurmuyorsa,
İşgalci çeteye yeryüzünü tüm genişliğine rağmen daraltmıyorsa,
Bu, soykırımın oluşturulan sessizleri olarak Siyonist aklın ve emperyal odakların toplumsal mühendislik başarısıdır.
Zafer mi istiyoruz?
O halde şu ayete her kişi, er kişi ve idareci kişi olarak kulak verelim:
“Allah, içinizden İMAN EDİP SALİH AMEL İŞLEYENLERe vadetti: Onlardan öncekileri yeryüzünün halifeleri kıldığı gibi onları da yeryüzünün halifeleri kılacak, razı olduğu dinlerinde kendilerine iktidar/güç verecek ve korkularından sonra onları emniyete kavuşturacaktır…” (Nur: 55)