Seyda’nın hayatından pasajlar aktardığımız yazılarımızda, onun hep öğretmenlerle muhatap olduğunu görmekteyiz. Bu öğretmenlerin genelinin solcu olduğunu da ayrıca belirtmemiz gerekiyor.
Geçen hafta, Buğur Köyü öğretmeninin bir minibüste, Seyda’yı komünistler ile ilgili bazı açıklamalara zorladığını ve onu PKK’ya öldürtmek amaçlı şikâyet ettiğini yazmıştık.
Amacımız; Seyda’nın duruşundan, tebliğ yönteminden ve davasına düşmanlık edenlere karşı takındığı tavırdan gerekli dersleri çıkarmaktır. Yani günümüz davetçilerinin, yaşanan olay ve tecrübelerin ışığında, tarihin tekerrür edişini hesaba katarak, tebliğde önünü görmesi gerekir.
Seyda, soru soran öğretmene ve bu arada tüm yolculara, Komünizm’de Allah inancının olmadığını, ailenin ise kaldırılması gereken bir kurum olduğunu açıklamıştı. Sonrasında bir genç, onu Yaşar isimli birinin dükkanına çağırmış ve burada PKK mensupları, kendilerince bir halk mahkemesi kurmuşlardı.
Seyda, dükkânın kapısından girince selam verdi. Ama selamını alan olmadı. “Aleykum Selam” diyerek, kendisine mukabelede bulunmak durumunda kaldı.
İçerdekiler bir nizam üzere oturmuşlardı. Tam karşıda Şevket isimli bir öğretmen oturuyordu. Biraz beride, sağ ve solda iki kişi ve geride yine bir başka öğretmen ile ayakta duran iki genç vardı. Seyda için ortaya bir sandalye koymuşlardı.
Seyda’nın nazarında, öldürülmesine ramak kalmıştı. Biraz sonra silahlar patlayacak ve infaz edilecekti. Son dakikalarında İslam’ın izzetini korumaya karar verdi. Yani alttan alma, amalarla konuşma veya yapmayın, etmeyin gibi sözler sarf etmenin vakti değildi.
Mahkeme başkanı konumundaki Şevket, ortadaki sandalyeyi göstererek; “Otur” dedi. Seyda oturdu. Sert bir şekilde; “Tırbamamo köyünün imamı sen misin?” diye sordu. Seyda ses tonunu yükselterek: “Benim ulen..!” diye cevap verdi. Şevket; “Ulen mi? Sen bana nasıl ulen dersin? Ölümün an meselesidir.” diye bağırdı. Seyda, nasıl olsa öleceğim, bari davamın şerefini koruyayım düşüncesi ile; “Beni öldürmeyen namerttir.” diyerek, ortamı tamamen gerdi.
Buna duyan öğretmen, başını sert bir şekilde duvara vurdu. O kadar sinirli idi ki yan tarafta bulunan kahvehanedekilerin bakışları, Yaşar’ın dükkanına döndü. Sesler yükselmiş, gerginlik had safhaya çıkmış ve ayakta duran iki genç ellerini bellerine götürüp, Şevket’in emrini bekler duruma gelmişlerdi.
Seyda’nın da belinde bir tabanca vardı ve karşıdaki kişiyi hedefine almıştı. Öğretmen, başını sinirden duvara vurunca, biraz geride duran ikinci öğretmen; “Sakin ol Şevket...!” diye bağırdı ve Seyda’ya yönelerek devam etti. “Hoca, biz senin davana karışmıyoruz, sen niye bizim düşüncemize sağda solda laflar ediyorsun. Demişsin ki PKK’lılarda namus mefhumu yoktur. Onlar isterlerse kız kardeşleriyle dahi evlenebilirler.”
Seyda; “Ben minibüste sadece Komünizm’deki namus mefhumundan bahsettim. Bir örgüt veya kişi ismi vermedim.” dedi.
Bunun üzerine Şevket yerinden kalkarak, kahvehaneye gitti. Müşteki öğretmen orada oturuyordu. Onunla bir şeyler konuştu. Sonra sinirli sinirli içeri girdi ve “Hoca bizim ismimizi zikretmemiş. Sadece Komünizm’de aile mefhumundan bahsetmiş” dedi.
Seyda kendi kendine; “Bu adamlar beni öldürmeyecekler” diyerek sakinleşti. Şikayetçi öğretmenin son açıklamaları, Şevket ve diğer öğretmeni de sakinleştirmişti. Böylece Seyda’ya “Gidebilirsin” dediler.
Ecelin zamanı belirlenmiştir, ileri veya geri alınamaz. Allah Seyda’ya selamet versin. Elan tebliğine devam ediyor.