İslam hukukunun kendisine göre bir vergi sistemi vardır. İslam, vergi sistemini zekat olarak isimlendirir. Bu vergi sistemi şu an dünyadaki hiçbir vergi sistemine benzemeyen ilahi bir vergi sistemidir. Öyle ki, bu sistemin temeli insani değer merkezlidir. İslam’a göre adaletin sağlanmadığı hiçbir uygulama insani değer sistemi açısından insan merkezli kabul edilemez. Aslında İslami değerlerin muhafazası için hayatın merkezinde insan, hayat merkezine vahiy ve risaletin hakim olmasıyla mümkündür.

İslam kültür külliyatında insan merkezli bir değerler sisteminin kendine has bir anlamı vardır. İslam’ın dışındaki tüm değerler sisteminde “insan merkezli” kavramın manası, insanın merkezde hem hakim hem de hesaba katıldığı anlamında kullanılmaktadır. Ama İslam kültür külliyatında “insan merkezli” denilince, vahiy ve risaletle insan haklarının korunduğu değerler sistemi kastedilir.

İşte İslam vergi sistemi olan zekat her vatandaştan alınmıyor. Zekat vergisinin kimden ne zaman ve ne kadar alınacağı hususunda hiçbir beşeri sistemde bulunmayan adil bir nizam vardır. Çünkü, İslam hukukuna göre toplumsal bir organizasyon olan devlet, insanın amiri değil, hadimi kabul edilir. Hadimin hakime hükmetmesi eşyanın ve hayatın tabiatına aykırıdır. Bunun en tipik noktalarından biri, İslam hukuk sisteminde zekat vergisi tüketimden değil, üretim maddelerinden alınır. Beşeri sistemlerde ise üretimden de tüketim maddelerinden de alınır. Beşeri sistemde verilen vergiler sadece vatandaşlık görevi için verilerek bundan başka bir karşılık da beklenmez. Ama İslam hukuk sisteminde, kişi hem inancının sorumluluğu içinde hem de vatandaşlık bilinciyle zekat vergisini verir.

İslam hukuk sisteminin zekat vergisinin tam verilebilmesi için iki koldan işin takibi yapılır. Bir ilahi diğeri de hukuki… Resul-i Ekrem (sav)’in dünyadan irtihalinden sonra zekat vergisini vermeyenlere sadece mürted olma fetvasıyla yetinmeyip adli bakımdan da onlarla savaşmasının işte böyle bir manası vardır.

Ticari muameleler nami oldukları için onlardan zekat vergisi alınır. Yani ticarette elde edilen kar bir nevi üretim gibi kabul edildiğinden dolayı ondan zekat vergisi alınır. Ve bu çeşit mallar kar getirme malzemeleri olduğu içindir ki altın, gümüş, para veya o değeri taşıyan senet ve çek gibi evraklardan zekat vergisi alınır.

Hem fert ve hem de toplum açısından bir üretim söz konusu olması gerekir. Bunun için, miras ve intikalinden yapılan alım ve satımlardan zekat vergisi alınmaz. Çünkü, miras ve intikalde, alım ve satımlarda ferdi açından bir üreme ve çoğalma söz konusu olsa bile, toplum cihetiyle bir çoğalma söz konusu olmamıştır.

İslam hukukunda, toprak ile yapılan üretimlerden güneş yılına göre zekat vergisi alınır. Ticaret mallarının zekat vergisi ise kameri olan ay yılına göre alınır.

İslam hukukunda zekat vergisi mükellef tarafından gidip sıra kuyruğuna girilerek verilmez. Devlet memurları(amiller) mükellefin ayağına giderek zekatı alır. Çünkü mükellef üretime katkıda bulunarak asıl olan maldaki tezyid görevini yerine getirmiştir. İslam hukuk sisteminde zekat vergisi maldan mala değişken oranda zekat vergisi alınır. Mesela; beşte bir, onda bir, yirmide bir ve kırkta bir olarak zekat vergisi alınır.

Üretim vasıtalarından değil, o vasıtaların kullanılmasından elde edilen ürünlerden zekat vergisi alınır. Bu sebeple tarlanın üretim makinalarının zekat vergisi yoktur.

Şirket tüzel kişi olarak, İmam Şafii’ye göre zekat verilebilir. İmam Ebu Hanefi’ye göre zekat vergisi sadece vatandaşlık görevi ile sınırlı olmayıp, kişinin Yüce Allah’a karşı bir kulluk yükümlülüğü olduğu için ortakların kendilerinden alınır.