Kimi Haçlı ülkelerinin yöneticilerinden yükselen sahte vicdan sesleri kandırmasın. Kınadıkları saldırıların istihbaratının, kadınlarla çocuklarımızı parçalayan o silahların nereden geldiğini biliyoruz biz.

Bununla beraber şu anda Siyonist işgal rejimine atılacak bir tek bombanın bile, o Haçlı ülkeleri tarafından, sadece Siyonist işgal rejimine atılmış sayılmayacağının farkındayız. İlk bomba atıldığı an; Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya gibi devletler, içinde Avustralya, Kanada gibi ülkelerin bulunduğu İngiltere Kralı’na bağlı on dört devlet, hatta blok halinde bütün Avrupa Kıtası’yla aynı anda savaşılmak zorunda kalınacaktır. Çünkü bu ülkeler, Siyonist işgal rejimine atılacak bombayı, şimdi olduğu gibi “kınıyoruz” diye geçiştirmeyecek, kendilerine atılmış kabul edeceklerdir.

Bu ülkeler, dünyanın en güçlü silahlarına ve uydu dahil en güçlü teknolojilerine sahip ülkelerdir. Üstelik korkunç nükleer güçleri de var.

Mevcut koşullarda, sadece Amerika veya İngiltere gibi bir ülke ile savaşılması halinde bile galip gelinmesi zor görünürken, blok halinde hepsiyle savaşmanın yenilgiyi garanti gibi gösterdiğini de biliyoruz.

Neden titriyoruz? Savaşta yenilip yok edileceğiz diye mi? Peki sadece beklesek, beklesek, beklesek… Haçlı ve Siyonizm ittifakı merhamete gelip bizi yok etmekten vaz geçecek mi? Böylece ölümü üzerimizden ebediyen savabilecek miyiz?

Âl-i İmrân Suresi, 173. Ayeti’nin erleri olduğumuz, Enfâl Suresi 60. Ayet’in emrini ifa ettiğimiz savıyla düşünelim. Kardeşlerimiz birer birer yok edilirken toplamaya çalıştığımız güç, bekledikçe azalmıyor mu? Bunun adı sabır mıdır? Sıra bize geldiğinde -ki gelecek- yalnız kalmayacak mıyız? Sıramız geldiğinde etrafta bize sırt verecek kimseyi bulamayacak kadar güç beklemek, bizi daha güçsüz kılmıyor mu?

Oyunu, onların koyduğu kurallarla oynayıp bekleyerek, onların rızasını asla kazanamayacağız! Çünkü oyun ve kural gibi bir dertleri yok. Kendi kurdukları oyunun kuralları kendileri için geçerli değil zaten. Birleşmiş Milletler, NATO, Dünya Ticaret Örgütü gibi yapılarla beraber hareket ediliyor oluşu, Haçlı-Siyonist ittifakı için bir anlam ifade etmeyecek ve kimseyi koruyamayacaktır.

Belki de “Duygusal davranmadan, galeyana gelmeden zamanı gelinceye kadar beklenmeli ve bu arada savaşta galip gelinecek kadar güç toplanmalı diye düşünmek daha akıllıcadır” diye düşünenler vardır. Haçlı-Siyonizm ittifakının oyunları içinde oynayarak beklerken, onların sahip olduğu kadar güçlü silahlar üretilmesine izin verirler beklentisinde olanlar da vardır. “Niyetimiz bu” gibi göstererek halk aldatılıyorsa Allah ıslah etsin ama samimi şekilde böyle bir niyet taşınıyorsa Allah feraset versin! Samimice, yeterli güç için bekleniliyorsa, bilinmeli ki Haçlı-Siyonizm ittifakı güçlenmenin beklendiği düşüncesini çoktan düşünmüştür. Buna karşı kendilerince şeytani yeni oyunlar kurmuşlardır bile.

Mesela, farkında değilmiş gibi davranarak, kendimizi akıllı hissetmemizi ve böylece sıramız gelinceye kadar beklememizi istiyor olabilirler. Hatta oyalamayı garanti için, belki gönüllü uşaklarının bir kısmına barış oyunu oynama rolü vermişlerdir. Böylece hem hiçbir şey yapmadan bekletip hem de düşmanı muhatap kabul ettirip, gerçek dostların ihmal edilmesini sağlıyor, bir taşla iki kuş vurarak yalnızlığı garantiye almaya çalışıyorlardır.

Haçlı-Siyonist ittifakının şeytani aklını birazcık tanıdıysak biliriz ki, zamanı gelince önce alternatif iç uşakları piyasaya sürecek ve yeterli güce ulaşılmadan biraz önce harekete geçeceklerdir. Bekleyenimiz de sadece beklediğiyle kalacaktır.

Savaşın yıkım, sefalet ve kitlesel ölümler getirdiğini biliyoruz. Ama sonunda ulaşabilecek şehadet ve şeref gibi kazanımların yanında başka kazanımların da olabileceğini hesaplanmalıdır. Çünkü tam şimdi, kim Gazze'ye sırt verirse koca bir ümmetin halklarının kalbini ve belki de liderliğini kazanacaktır. Bu, tarihin verebileceği en büyük kazançlardan biridir.