Gazze, yalnızca coğrafi bir bölge değildir; insanlığın vicdan terazisidir. Bu topraklar, onlarca yıl boyunca işgalin, yıkımın ve sistematik şiddetin en çıplak haliyle yaşandığı bir laboratuvar gibi dünya kamuoyunun gözleri önünde durmaktadır. Çocukların gökyüzüne değil, bombardıman seslerine uyandığı, annelerin evlatlarını toprağa verirken gözyaşlarına bile izin bulamadığı bu coğrafyada “kutlama” kelimesi bir lüks, hatta zaman zaman bir gaflet haline gelebilir. Zira Gazze’de henüz savaş bitmemiş, zulüm sona ermemiş, adalet ise hiç ama hiç yerini bulmamıştır. Bu nedenle bugün yapılması gereken şey, zafer naraları atmak değil, tarihi ve stratejik bir hazırlığın ciddiyetine bürünmektir. Çünkü düşman hala aynı düşmandır; planları bitmemiştir, saldırıları durmamıştır ve inanın durmayacaktır.
HAMAS Hareketinin ve diğer direniş gruplarının elde ettiği bazı taktik başarılar elbette kıymetlidir; ancak bu başarıları nihai zafer gibi sunmak, ümmeti rehavete sürükleyebilecek tehlikeli bir algı oluşturur. Rehavet ise tarihte defalarca gösterdiği gibi en büyük yenilgilerin kapısını açar. Kutlamalar, mücadele tamamlandığında yapılır. Oysa Gazze’de mücadele, askerî, siyasi, ekonomik ve psikolojik boyutlarıyla hala devam etmektedir. israil sadece bombalarla değil, aynı zamanda abluka, açlık, uluslararası manipülasyon ve medya hegemonyası ile saldırmaktadır. Böyle çok katmanlı bir savaş karşısında hazırlıksız bir duruş kabul edilemez. Gazze’nin geleceği için daha rasyonel, daha planlı ve daha kurumsal bir çabaya ihtiyaç vardır. Gazze’nin gerçek ihtiyacı duygusal söylemler veya geçici moral değil, stratejik hazırlık, askeri güçlenme, siyasi birlik ve ekonomik destek planlarıdır. Çünkü işgalci zihniyet, sadece askeri saldırılarla değil, ambargo, psikolojik harp, uluslararası baskı ve diplomatik oyunlarla Gazze’yi boğmaya çalışacaktır.
Duygusallık bu davanın ruhudur; ancak tek başına yeterli değildir. Akademik derinliği olan stratejik bir bakış açısı geliştirilmelidir. Çünkü modern savaşlar sadece cephede değil, masada, ekranlarda ve algoritmalarda kazanılmaktadır. Gazze’nin haklılığı ortadadır; fakat haklı olmak tek başına güçlü olmak anlamına gelmez. Güç, hazırlıkla, birlikle ve bilgiyle inşa edilir. Bu bağlamda Filistin meselesi sadece bir “yardım kampanyası” olarak değil, uzun vadeli bir siyasi proje olarak ele alınmalıdır. Eğitimden medyaya, ekonomiden diplomasiye kadar bütün alanlarda sistemli yatırımlar yapılmalıdır.
Gazze halkı bugün dünyaya çok önemli bir ahlaki mesaj vermektedir: “Biz onurumuz için bedel ödüyoruz. Peki, siz ne yapıyorsunuz?” Bu soru sadece Arap dünyasına değil, bütün İslam ümmetine ve hatta insanlığın vicdanına yöneliktir. Sadece sosyal medyada paylaşım yapmak, duygusal sloganlar üretmek ya da geçici sevinç gösterileri düzenlemek bu sorumluluğun cevabı olamaz. Hazırlık demek; güç inşa etmek, birlik tesis etmek ve alternatif sistemler kurmak demektir. Bu bir tercih değil, tarihi bir zorunluluktur.
Hiçbir işgalci, karşısında organize olmuş, entelektüel olarak donanmış ve direnci yüksek bir topluluk görmeden geri adım atmaz. Tarih bize göstermiştir ki zaferler coşkuyla değil, disiplinle kazanılır. Gazze için gerçek kutlama günü elbette gelecektir; ama o gün, sadece toprakların değil, onurun ve özgürlüğün tamamen geri alındığı gün olacaktır. Ve o güne yürüyen yolun adı “hazırlık”tır. Bu yüzden bugün kutlamalar değil, savaşın her türüne karşı kapsamlı bir hazırlık yapılmalıdır. Çünkü bu sadece bir coğrafyanın değil, bir ümmetin onur sınavıdır. Ve bu sınav ya tarihe şeref olarak yazılacak ya da ihmal yüzünden kaybedilecektir. Zafer, ancak hazırlıklı olanların hakkıdır. Gazze’ye selam, direnişe devam!