Bugün “Skolastik zihniyet” deyimi, kendini modern zanneden hayvansı zihinlerce, ilkel zihinleri dağlama demiri olarak kullanılmaktadır. Dindarların sadece biat kültürünü yücelttikleri, eleştiriye kapalı oldukları savını, boş zihinlere dağlamaktadırlar.
Elbette kin yüklü saldırı veya hakaret taşımayan “eleştiri” iyidir. Çünkü eleştirilen bireyi, cemaatleri-camiaları veya devletleri geliştirir. Onun için, özellikle organizasyon özelliği taşıyan yapıların, kendilerine veya icraatlarına yönelik eleştirilere önem vermesi, eleştirenlere teşekkür etmesi gerekir. Sonuçta zihinlerini kendileri veya icraatları hakkında yormuş, mesai harcamış ve eksik gördükleri yerlerin altını çizmişlerdir.
Hz. Ömer eleştirinin en uç noktası olarak görülebilecek çıkışı yücelterek bize eşsiz bir sabite bırakmıştır. Minberde;
“Ben haktan ayrılırsam ne yaparsınız?” diye sormuş, bir sahabe ayağa kalkıp:
“Seni kılıcımla düzeltirim ya Ömer!” diyerek cevap vermiştir. Buna karşılık Hz. Ömer sinirlenmek veya o sahabeyi susturmak yerine ellerini açarak;
“Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki senden gaflete düşersem beni kılıcıyla doğrultacak cemaate sahibim” diye şükretmiştir.
Bu örnek, dindarlar arasında, özgürce eleştiri cesareti ve özgür eleştiriye tahammülün güzel bir örneği olmuştur.
Çünkü güç sadece bilek veya silahla uygulanmaz, eleştiri aslında bir güç kullanımıdır. Bu gücü kullanan kişi, eleştirisi boyunca kendini bir yargıç olarak görür. Ve kabul edilmelidir ki yargıç olanların en azından bir hukuk eğitimi almış olması gerekir.
Hukuk eğitimi olmasa bile, cemaatleri-camiaları veya devletleri eleştiriye karşı olmakla suçlayan eleştirici bireylerimizin, en azından sonu gelmeyen eleştirilerinin son noktasını düşünmeleri gerekmez mi? Çünkü tüm bireylerce yapılacak sürekli eleştiri, sonsuz bir eleştiri döngüsü meydana getirir ve bir anlam oluşumunu, bir dava çıkışını imkansız kılar. Çünkü anlam için anlamın sabitelerinin de olması zorunlu bir durumdur.
Ayrıca yüzde yüz objektif eleştiri yoktur. Ferdin ısrarcısı olduğu kendi odak noktası dışında, diğer tüm fertlerin ortak noktasını görme zorunluluğu vardır. Çünkü her eleştirinin kökeninde bireysel bir dünya görüşü vardır.
Sürekli eleştiren fertler, genellikle eleştiri hakkını kullanmayı, koyun karakterinden ve bağnazlıklardan kurtulma çabası diye yüceltirler ama kimi eleştirilerin kaynağının kendisindeki bağnazlık olduğunun farkına varmazlar.
Bazen “neden kara değil” diye eleştirenle, aynı şeye “neden beyaz değil” diye eleştirene aynı anda cevap vermek zorunda kalıyorsunuz. Bazen işin içinde olan işlerden sadece birisine bakarak, farklı yüzlerce bakışın verilerinden habersiz durmadan eleştirenler de oluyor. Eleştiriyi bu türden yüzlerce örnek üzerinden taşlayabiliriz ama yine de bu tür bütün eleştirilere tahammül gösterilmesi gerekliliğinin zorunluluğuna inancımı koruyorum.
Ama eleştirinin tahammül edilemez iki noktası olduğu kanaati taşıyorum.
Birinci: Eleştiri birey açısından, kendini tanıma-anlama çabasının sınırlarını aşınca, etkin özne olma çabası, kendini etkin var etme çalışmasına dönüşünce çekilmez oluyor. Çünkü orada eleştiri, düzeltilmesi gereken bir karaktere yönelmiyor, karakterin bizzat kendisine dönüşüyor.
Yani her eleştiri bir şeye yönelmek zorundadır. Düzeltmek istediği bir hedefi olmalıdır. Eleştiri endişe taşır. Eğriyi doğrultmak ister. Eleştirinin amacı vardır. Ama eleştiri, amacı olmaktan vazgeçip, amacın kendisi olmaya başlayınca, artık ilacı olmayan bir hastalık kapmış demektir. Ondan sonra durmadan eleştirir. Amaçsız olur. Tek amaç eleştiri yapmaktır. Eleştirmek artık karakterdir. Amaç olarak sunulan sorunlar, yapılan eleştiriler, eleştirinin aracı haline dönüşmüştür ve kaale bile alınmamalıdır.
İkincisi: birincide belirttiğimiz, “eleştirinin karakter olmasının” ötesine geçip, “eleştirinin karakter sorunu” yaratmaya başlamasıdır. Kibir riya ve ukalalık belirgin karakter sorunlarıdır. Bu maddeyi daha detaylı açacak yerimiz kalmadığından, Rabbim hepimizi muhafaza etsin inşallah diyor ve hayırlı bayramlar diliyoruz.