Suriye muhaciri eğitimci dostumun sarsıcı sözü, artık çağımızın bir manifestosu gibi oldu: “İki kapağın arasına giren bilgi eski bilgidir.”
Bu sözün gücü, bilginin doğasının değişmesinden kaynaklanıyor. Bilgi, artık bir zamanlar olduğu gibi bir anıt, sabit bir heykel, iki sağlam kapağın arasında korunmuş bir hazine değil. Bilgi, akışkan bir nehir. Anbean yön değiştiren, yatağı sürekli derinleşen, önüne katılan yeni verilerle her saniye beslenen, yaşayan bir ekosistemdir.
Geleneksel eğitim sistemi, bu nehrin kenarında, eski bir kuyudan su çekmeye çalışan bir yapı gibi duruyor. Bir tarafta sel gibi akan bir nehir, beri taraftan kuyudan çekilen bir su! Düşünün: Bir ders kitabının içeriği yazılır. Yetkili kurullar tarafından onaylanır. Basılır, dağıtılır ve nihayet öğrencilerin masasına ulaşır.
Bu döngü, en iyimser tahminle yıllar sürer. Kitap öğrenciye ulaştığında, içinde yazan Fizik yasası belki hala geçerlidir, ancak o yasanın en güncel teknolojik uygulaması, tıp alanındaki en yeni tedavi yöntemi ya da yazılım dünyasındaki en verimli algoritma, çoktan yeni bir level evresine girmiş, internetin devasa veri akışında yerini almıştır.
En parlak gençlerimize, hızla değişen bir gelecekte kullanmaları için, yavaş ve hantal süreçlerin süzgecinden geçmiş eski araçları teslim ediyoruz. Onları geçmişe mahkum ediyoruz.
Teknoloji ve yapay zeka (YZ) sayesinde bilgi, saniyeler içinde kendini yeniliyor, düzeltiyor ve genişletiyor. Bir öğrenci, elindeki iki kapaklı kitaptan bir konuya bakarken, telefonundaki YZ modeli aynı konunun on binlerce güncel makalesini tarayıp, özelleştirilmiş bir özetini anında sunabiliyor.
Eğitimin geride kalışı, basit bir pedagojik sorun olmanın ötesine geçmiştir; bu, ekonomik ve sosyal bir felaket riskidir. Kaçırdığımız yüz yıllık teknoloji çağının ikinci yüz yılı olan yapay zeka çağının da kaçırılması demektir.
Eğitim sistemimiz, hala öğrenciden sabit bilgiyi ezberlemesini isterken, dünya ondan akışkan bilgiyi yönetmesini, sorgulamasını ve dönüştürmesini bekliyor. Biz "iki kapağın" içini doldurmaya çalışırken, hayatın kendisi o kapağın dışındaki nehrin üzerinde inşa edilmiş yeni bir dünya kuruyor.
Bu çarpıcı gecikmeyi durdurmanın tek yolu, eğitimin felsefesini değiştirmektir. Artık amacımız kuyu suyunu çekip dağıtmak değil, öğrencilerimize hızla akan nehrin ortasında nasıl yüzüleceğini öğretmektir.
Bilginin kaynağına değil, güvenilirliğine odaklanmalıyız. Çünkü kaynak çok.
Ezberlemeye değil, eleştirel sorgulamaya odaklanmalıyız. Çünkü artık ezberlemek sorun değil. Sorgulayıp üretmek mesele.
Sabit müfredata değil, Yapay Zeka araçlarını kullanarak sürekli öğrenme ve adaptasyon yeteneğine odaklanmalıyız. Yeni bilgiyi hemen kullanmalıyız.
Eğitimi, bilginin akışkan hızına ayak uydurabilen, çevik ve sürekli kendini güncelleyen bir sisteme dönüştürmek zorundayız. Aksi takdirde, en iyi niyetli okullarımız bile, yarının dünyası için bugünün eski bilgilerini öğreten müzelerden farksız kalacaktır. Müzeler yeni bilgi öğretmez.
Unutmayalım ki, iki kapağın arasındaki bilgi hızla paslanırken, geleceğe ait olan tek şey, o akışkan bilgi nehrinin gücünü kontrol etme becerisine sahip nesillerdir.
Bilgiyi iki kapağın arasına hapsetmeyelim.