Basında Ak Parti hükümeti ile Gülen cemaati arasında bir çatlağın olduğu ve bunun gittikçe büyüdüğü konuşuluyor. İki taraftan da iddiayı ret anlamında açıklamalar geliyorsa da kimse ikna olmuşa benzemiyor. Arada kalan bazıları ise temennilerini vakıa diye sunup ortamı yatıştırma gayretine giriyor.
Bir ayrışmanın olduğu, en son kamuoyunda 'şike yasası' diye bilinen tasarı tartışılırken belirginleşti. Zaman Gazetesi ve fikri olarak ona yakın duran çevrelerden yasaya yönelik şiddetli saldırılar söz konusu oldu. Şamil Tayyar ve Mehmet Baransu`nun bu işte başı çekmesi dikkatlerden kaçmadı. Adı 'cemaatle' beraber anılan Bülent Arınç ve Abdullah Gül`ün de Başbakan Erdoğan`a rağmen yasa konusunda eleştirel bir dil kullanmaları kimse için şaşırtıcı gelmedi.
Ergenekon ve darbe teşebbüsleri ile ilgili davalarda aynı dili kullanan hükümet ve 'cemaat' aslında siyonistlerin Gazze saldırısı ve Mavi Marmara olaylarında tümüyle farklı bir dil kullanmışlardı. Konuyu N. B. Karaca, köşesinde şöyle değerlendirdi:
Büyük resimdeki en temel ayrışma nedeni, cemaatte AK Parti`nin uyguladığı dış politikanın Türkiye`yi dünya sisteminden koparacağı endişesinin var olması. Cemaat, Türkiye`nin 'Müslüman' ama 'Batı sistemi içinde yer alan bir Müslüman ülke' olmasını istiyor. Ortadoğu`da yapılan yatırımlarla, ticari ve insani ilişkilerin gelişmesine karşı olmadığı gibi destekliyordu; 'One minute'e de bir itirazı yoktu. Mavi Marmara`nın yola çıkması ve sonrasındaki gelişmeler, İsrail ile ilişkilerin bozulması ise cemaatin hem hükümetten hem de Türkiye`nin cemaat dışındaki mütedeyyin gruplarından ayrı düşmesine neden oldu. Cemaat için Türkiye`nin İsrail`i karşısına alması, Ortadoğu ülkesi olmayı tercih etmesi anlamına geliyor, hükümet içinse bu 'bölge gücü' olmanın anahtarı. Hakeza, İran için alınan riskler de cemaate fazla ve gereksiz görünüyor. Bu kesimde, hükümetin 'bölge gücü' olmak için attığı adımların, kurduğu ittifakların ve dahi kurmaktan kaçındığı ittifakların maceradan ibaret olduğu kanısı hakim. İsrail`in eskisi kadar 'dokunulmaz' olmadığı fikrine katılmıyorlar. Hükümet çevreleri ise Türkiye`nin Arap kamuoyundaki kredisinin bölgeyi değiştirdiğini, cemaatin değişen dengeleri iyi okuyamadığını düşünüyor.'
Karaca`nın daha önce Zaman Gazetesinde yazılar yazdığını da bir tarafa not edelim.
Tabi ayrışma meselesi sadece dış politika ile ilgili değil. İslami kesim içerisinde Gülen Cemaatinden rahatsız olanlar bir hayli fazla. Her olayda onların adı geçiyor, onlar suçlanıyor. Tabii bu da sebepsiz değil.
Kadrolaşma hırsları ve kendilerinden başka kimseye imkan vermemeleri tarikat çevrelerinin de tepkisini çekiyor. Kimileri bunun ortadaki pastanın paylaşımından kaynaklandığını iddia ediyor. Kimileri daha da ileri gidip bazı grupların tasfiyesinin mezkur grup tarafından gerçekleştirildiğini iddia ediyor. Mesela hangi karanlık yerden beslendikleri pek de gizli olmayan Oda tv yazarı bir proje kapsamında Nakşilerin yıpratıldığını ve tasfiye edildiklerini iddia etti. Bilvanis, Erzincan gibi olayları örnek gösterdi.
Ayrışma alttan üste kadar her yerde kendini gösteriyor aslında. Yeni Şafak`ta yazan Ö. Albayrak ilginç bir ayrıntıya dikkat çekti:
'Fethullah Gülen Hocaefendi`nin geçtiğimiz Mayıs ayında Kastamonu mitingi sonrasında Başbakan Erdoğan`ın konvoyuna yapılan saldırıyı kınayarak 'Cenab-ı Allah`tan Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan`ı bu millete bağışlamasını...' diye başlayan bir geçmiş olsun mesajı yayınlarken; Başbakan`ı günlerce evine bağlayan, geçirdiği ciddi operasyon sonrası Pensilvanya`dan tek bir cümle çıkmaması, durumu anlamak için elimize yeter miktarda done veriyor. Şike yasası konusundaki tartışmaları söz konusu etmiyorum bile..'
Ayrışmanın boyutlarını anlamak için Devlet Bahçeli`nin son açıklamalarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Her konuda keskin bir dil kullanan Bahçeli, siyasi manzaranın kırılmalara sebep olabileceğini fark edince bir anda üslubunu değiştirdi. Ben o açıklamayı 'cemaatle' olan çekişmesinde Erdoğan`a bir destek mesajı olarak düşünüyorum.
Ve Erdoğan işe el koydu. Bu, dengeleri bir anda değiştirdi. Bülent Arınç, hem yasa ile ilgili sözlerinden hem de başka tarafa çekilebilecek diğer açıklamalarından dolayı geri adım attı. Aynı şey sanırım Abdullah Gül için de geçerli. Yani bu şahıslar üzerinden hesap yapanların hesapları tutmayacak gibi.
Çekişme ne kadar sürer, derseniz tahminimi şimdilik sizinle paylaşmayayım derim.
Sadece Erdoğan`ın şike yasasında diretmesini göz önünde bulundurarak yeni bir sürecin başlaması ihtimalinden söz edebilirim.
Hadi hayırlısı…